16 Nisan 2012

"Hakkında Değil Kendisiyle Konuş!" Disko Kralı'ndaydı..

Önyargıları parçalamak, atomu parçalamaktan daha zordur der Einstein. Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal Sorumluluk Kulübü olarak önyargılarımız hakkında değil, önyargılarımızla konuşmaya ve yüzleşmeye çağırıyoruz sizleri. 2. Yıldız Yaşayan Kütüphane 29-30 Mayıs 2012'de YTÜ Bahar Şenlikleri'nde. 

Yaşayan Kütüphane hakkında ayrıntılı bilgiye http://www.yasayankutuphane.net/ adresinden, Yıldız Yaşayan Kütüphane hakkında ayrıntılı bilgiye blog adresimizden, güncel haberlere ise facebook hayran sayfamızdan ve twitter hesabımızdan ulaşabilirsiniz.

Bizlere maddi ya da ayni kaynak olacak kişi ya da kurumların, bastırılacak afişlerimizde ve tshirtlerimizde logolarına yer verebilir ve kendilerine Toplum Gönülleri Vakfı tarafından gönderilen Teşekkür Belgesi'ni takdim edebiliriz.

Bize sesimizi duyurma şansı veren Okan Bayülgen'e de buradan teşekkürler!

İletişim için:

Gözde Ece Demiroğlu
gozde.ece.demiroglu@gmail.com

Benay Gavazoğlu
benaygvzoglu@gmail.com



2 Nisan 2012

Sabaha Gözümü Açtım Ve Her Şey Normaldi...

Gregor Samsa’nın bir sabah kendini dev bir böceğe dönüşmüş bulması gibi başlıyor benim hikayemde... 

Sabaha gözümü açtım ve her şey normaldi. O kadar normaldi ki aslında işin normal olmayan kısmı buydu, gözümden kaçtı. Her insan böcek olarak uyanmaz sabaha. Bu bir Samsa'nın başına gelebilirdi bir de benim. Böceğe dönüşmemiştim ama içimde dönüşen şeylerin böcekler gibi beni kemirdiğini hissediyordum. Dönüşüm dedikleri şey bu muydu? Daha böcek olmadığıma göre ben hala değişmeye çalışan bir insancıktım (pengucuk). 

Sabaha gözümü açtım ve her şey normaldi. Sonra bir rüzgar esti. Oysa ki ben kahvaltı ediyordum. Günün en önemli yemeğiymiş. O sabaha okula gidemeyecek kadar uykum varken ne kahvaltısıydı bu bilmiyorum. Önemli diye mi ? Sanmam. Rüzgardan bahsetmiş miydim size? Rüzgar esti, hissettim. Belki de tam olarak öyle olmadı... Bilemiyorum. 

Sabaha gözümü açtım ve her şey normaldi. Tuhaf olan rüzgarın esmesi değil telefonun çalmasıydı. Telefon çaldı o sabah, evet. Arayan eski arkadaş Arzu'ydu. İş görüşmesine gitmiş. Yapılacak çok iş var ama "iş" yok. İş arayan çok "işçi" yok. İkilemler dünyası gibi memleket. Ne diyordum. Tanıdık ses Arzu, iş görüşmesinden çıkmış. Beni mi merak etmiş? Kendi de bilmiyor. Neredeyim diye sorup evde olmama seviniyor. "Bir şeyler yapalım mı?" 

Sabaha gözümü açtım ve her şey normaldi. Bir şeyler yapmak geliyordu her zaman ki gibi içimden. Sıradan ve normal... Normal olmayanı bunların "değişik" etiketine uygun olmasını istememdi. Değişik bir şeyler yapalım dedim telefondaki tanıdık sese. Değişik bir yerlere gidelim, değişik şeyler yiyelim, değişik insanlar olalım, değişelim... Kim bilir belki dönüşürüz de... Sabaha gözümü açarım ve böceğimdir artık, kim bilir... 

Sabaha gözümü açtım ve her şey normaldi. Değişik bir gün olması dileği ne kadar normalse o kadar normaldi işte. Değişik bir şeyler yapmak için yola çıkarken değişik olmayan bir yereydi yolculuğum, Taksim'e. Kafaya takmıştım böcek olacaktım. Otobüste takıntı gibi oturduğum şoför hizası, en arkanın bir önü, cam kenarındaki koltuk boş olmasına rağmen sadece değişim adına diğer hizadaki bir koltuğa atıverdim kendimi. Değişiklik, dakika bir gol bir misali üzerimde eğrelti durmaya başladı; yolun diğer tarafına hiç bakmamanın verdiği telaşla doğru otobüse mi bindim acaba tedirginliği. Taksim'e vardığımda yaşadığım garip rahatlamanın ardından Arzu'yu beklerken yaptığım gibi D & R yolu tutmam. Aklımda almak istediğim kitabının adını unutmanın verdiği boşlukla saf saf bakınıp Dostoyevski'nin Beyaz Geceler kitabında karar kılmam. Kütüphanemin son zamanlarda arkadaşları beklerken aldığım kitaplardan oluşmasının utancı da cabası... Bunlar değişik duygular değildi. Arzu'nun gelmesiyle değişikliğe adadığımız gün başlamış oldu. Uzun zamandır - ki yanlış hatırlamıyorsam uzun bir aradan sonra ilk defa ağustosta oynadığım oyundan sonraki ilk oyundu- oynamadığım bovlingi oynamaya niyetle başladık. AFM'nin 5. katındaki Bowl Room 'da hafta içi 18:00'e kadar bir oyun 5 TL, iki oyun 8 TL 'ydi. Bu da bizi cezbetti. İki oyunluk paramızı ödeyip ayakkabılarımızı alarak 3 numaralı alana kurulduk. Bir dönem okulun bovling takımında antrenmanlarda bulunmuş biri olarak rezil bir giriş yaptım. Rezilliğime rağmen bir de Arzu'ya öyle atılmaz böyle atılır diye de akıllar vermeye devam ettim. Değişen bir şey yok anlayacağınız. İlk oyun 63-64 bitti. Boynuz kulağı son dakika geçti. Bu arada evet yanlış duymadınız resmen atmışlarda kaldık. Reziliz diyorum size. İkinci oyuna biraz daha iyi başlayarak ve 11 numaralı toplarla atış yapmak için kapışarak daha çok eğlendik. 95-83 (intikam alındı) bitti o da. Ayakkabıları iade edip koşar adım rezillikten kaçıyorduk ki kapıda şu içinde bir sürü oyuncağın olduğu makinalara yakalandık. Çok şükür yanımızda fazla bozuk 1 milyon yokmuş ki serveti kaptırmadan elimiz boş ayrılabildik. Rotayı nereye çevirsek diye düşünerek yol boyunca saçmalayıp durduk. Değişik bir şey yok yani. Sonra ikimizin de düzgün kahvaltı yapmadığı ortaya çıktı. Tünele doğru Cremeria Milano'ya uğradık. Buranın dondurması ayrı bir güzel. Denemeyen varsa muhakkak gitmeli. Güzelliğini anlatmam gerekirse fındıklı dondurmasını yerken fındık kokusunu ve tatını direk alabiliyorsunuz gibi düşünün. Sıradan rengi olup aroması olmayan dondurmalar gibi değil. Değişiklik yapacağız dedik ya illa. O yüzden hep yediğim dondurma çeşitlerinden ayrılıp Stracciatella ve Sottobosco aldım. İyi ki de yapmışım. Kahvaltının ardından ufak bir gezintiye daha çıktık. Plan belliydi tavla oynayacaktık ama devamlı gittiğimiz mekanlar dışında takılasımız vardı. Kaybolma umuduyla daldık sokaklara. Sonra eski uğrak yerlerimizden olmasına rağmen yıllardır uğramadığımız Matrock'ı görünce dayanamayıp daldık içeri. Pes'i görünce tavladan vazgeçip pes mi atsak dediysek de bizden önce davranan olunca tavla fikrine geri döndük. Artık öğlen yemeği vaktiydi. Tunno salatayı ısmarlayıp menüden dedikoduya geçtik. İkimizin de değişimden daha çok dönüşüme ihtiyacı vardı. Konuştukça bu açığa çıkıyordu ama böcek olmak istiyorum diye itiraf edemiyorduk galiba. Çaylarla tavla da gelince kıraathane misali biz de kendi mahallemizi konuştuk durduk. Hangi dosttan haber veya selam var. Kimi özledik, kimle görüştük en son, kimi bekliyoruz... 2-0 dan çevirerek boynuz kulağı geçer hesabı ustamı yenerek 5-3 aldım. Aşkta kazanırsın diye onu avutarak yeni planı gündeme koyduk. Değişiklik yapmaksa niyetimiz, bunu hiç denemediğim bir şeyi deneyerek yapmaya karar verdik. Nargile içecektik. 


Sabaha gözümü açtım ve her şey normaldi. Akşam ise nargile içmeye karar vermiştim. Nargile hiç içmeyen biri olarak nargile içme sözüm dostum dediğim adama, Arda'yaydı. Arda, ilkokul hayatımın en uzun boylu arkadaşı olarak 4. sınıfta katıldı hayatıma. İlkokuldan sonra ayrıldı yollarımız ama ben şanslıymışım ki lisede tekrar buldum izini, aynı dershanedeydik. Ondan sonra ise muhabbetini özlediğim, dostum diyebilecek kadar aşırı sevdiğim ve aşırı güvendiğim biri oldu. Çakma mezuniyetime üşenmeden gelebilecek kadar bana değer veren birine ben dost demeyeyim de ne diyeyim zaten ? İşte bu anlatmaya doyamadığım Arda'nın iyi olduğu konulardan biri de nargileydi. Öğrenci evinde de kendi nargilesini kendi yapardı. Ben de her seferinde Kocaeline geleceğim bana da yaparsın derdim. Kocaeline gitmek son sene nasip oldu ama nargile olayı bugüne kısmetmiş. 


Sabaha gözümü açtım ve her şey normaldi. Akşam ise nargile içmeye karar vermiştim. Sözüm vardı Arda'ya, aramamak olmazdı. Aradım, nargile içmek istiyorum dedim. Kalktı geldi. Kallâvi'ye gittik. Kendi elleriyle yapamadı nargilemi ama kendi elleriyle seçti. Bahreyn nargileyi tercih ettik. Ben ne yahu sadece hava bu diye itirazlar ve mızıkçılar içinde canım dediğim insanlarla aynı masada mnargilemi de içtim, türk kahvemi de. Fallara da baktık, şakalaştık da. Garson gelip eve mi dönmek istersin yoksa zamanı mı durduralım deseydi. Zaman derdim çünkü huzur dediğin işte tam da buydu. Kahvem ve kahve tadında muhabbetim. Hem de Arda ve Arzu ile...


Sabaha gözümü açtım ve her şey normaldi. Akşam ise taksiyle eve giderken düşünüyordum. Değişim dediğim şey neydi ? Dönüşüp bir böcek olarak tüm bu yaşadıklarımı mı bırakmaktı ? Değiştirmek istediğim ne vardı ? Her zaman ki gibi istediklerimden daha çok istemediklerimi biliyordum. Bazı insanları asla kaybetmek istemiyordum mesela. Huzur bulduğum muhabbetlerin bitmesini de sevdiğim insanların benden uzak olmasını da istemiyordum. 


Sabaha gözümü açtım ve her şey normaldi. Akşam uyurken ise sabahtan beri hatta aslında ne zamandan beridir net bilmediğim şeyleri düşünüyordum. Herkesi dinlemeye çalıştığımdan mı bilmiyorum ama her şeyi gördüğüm o anlarda fark ettiğim şeyler tekrar tekrar kafamda dönüyordu işte. Mutlu çiftler oluşturuyordum kafamda, bir gün gerçekten olması dileğiyle. Mutlu mutlu bir sürü insancıkla güzel bir sofra başında muhabbet ettiğimizi düşünüyordum. Uzakta olan herkes yanımdaydı. Beklediklerim. Mutluydum. Huzurluydum. Değişim dediğim şey huzursa güzeldi. Ve akşama gözümü kapadım, her şey normaldi.

Not: Birine daha sözüm var. Aklımda ;)



Dikkat Kuzey Kutbu

İzleyiciler

Etiketler

14 şubat (1) 23 Nisan (1) 25 yaş (3) 29 Temmuz (1) 41AT (1) 5 Kasım (1) 500ES (1) 90's (1) adap (1) amiral battı (1) analiz (3) anlamak (1) Arzu (3) aşk (7) aynı (1) ayrılık (2) ayrımcılık (1) bachata (1) banka (1) başkent (1) beğenmek (1) beyaz (1) bilmece (1) bir sevgi istiyorum (1) bovling (1) Bülent Ortaçgil (3) Cahit Arf (1) ceviz cafe (1) Cihan Demirci (1) çay (1) Çingene Kızı (1) çizgi film (1) çocukluk (8) çorap (1) dans (1) Davutpaşa (1) değişim (1) deli gömleği ütü istemez (1) demirdöküm (1) Devekuşu Kabare (1) dilek (1) Dilime Dolandı (2) DİR (20) Disko Kralı (1) doğum (1) doğumgünü (2) Don Kişot (1) dost (4) dövme (1) düğün (1) dün akşam (1) eller (1) emek sineması (2) Emel Sayın (1) engelli (1) ergenlik (1) Erhan (1) esas kız (1) Eskişehir (1) evlilik (3) Eylül Akşamı (2) Fenerbahçe (1) festival (4) fikir (1) film (6) filmekimi (2) Finansbank (1) Freddy Krueger (1) futbol (1) gala (2) GAMYAD (1) ganyan (1) Gaziantep (1) Gaziantep Kalesi (1) gemi (1) gezi (2) göçmen (1) guiness (1) gülümseme (1) güncelleme (1) günlük (2) haber (1) hakkında (1) Hakkında Değil Kendisiyle Konuş (1) hayatım (4) Haydarpaşa (1) Hayvanat Bahçesi (1) hesap (1) hoşgeldin (2) huzur (1) IKEA (1) İkitelli (1) istanbul (1) istemek (1) (1) iş hayatı (1) İzmir (2) kaçmak (1) kader (1) Kahramanlar Müzesi (1) kahve (2) kampanya (1) kan (1) kan kanseri (1) kapak (1) kapı (1) kaybetmek (1) kedi (1) kırgınlık (1) kısa kısa (2) kitap (1) klip (2) koltuk (1) konser (1) korku (2) korku filmi (1) kuaför (1) kurbağa (1) kutlama (1) kuzen (1) kültür (1) leylek (1) madde (3) Mars Heykeli (1) masal (1) matematik (5) melez (1) mezun (1) mezuniyet (1) mim (1) minibüs (1) nar (1) nargile (1) nil (1) Okan Bayülgen (1) oryantasyon (1) Oya-Bora (1) oyuncak (1) önyargı (1) örtü (1) özlem (1) pasta (1) patikli penguen (1) pazar (1) pi (1) platonik (1) poster (1) saçma (1) sansür (1) sarı kağıt (1) savaş (1) Secret Cv (1) sevgi (2) siyah (1) soba (1) soğan (1) sorgulama (1) staj (1) stres (1) süpermen (2) şarkı (6) şataraban (1) şerefsiz (1) şımarıklık (2) şiir (3) Şirinler (1) şizofren (1) takım (1) Taksim (1) tango (1) tanımak (2) tanıtım (3) tanrı (1) taslak (1) taşlıtarla (1) teleşli apt (1) terlemek (1) tesadüf (1) tesbih (1) trombosit (1) unutmak (1) V for Vendetta (1) yabancı (1) yağmur (1) yangın (1) yapma (1) yardım (1) yasak (1) yaşayan kütüphane (2) yemek (1) Yeni türkü (1) yeni yıl (1) yeşilçam (2) Yıldız Teknik (6) Yıldıztog (4) yıldönümü (1) yolculuk (1) yumak (1) yumurta (2) yüksek lisans (1) Zeki Müren (1) Zeugma Müzesi (1)

Sobe!

Takvim İnsanları