31 Temmuz 2010

Deli Gömleği Ütü İstemezdi Ve Biz De Çok Tembel

" Yaşadığımız hayat bir 'Kamera Şakası' aslında!..
Şimdi kafanızı kaldırıp 'Yukardakine' bakın

Ve ona el sallayın!..
"

Cihan Demirci böyle bir giriş yapmıştı 'Espi
rin' kitabında. Herşeyi sorgulayan sorguladığı ve konuştuğu için deli diye nitelendirilen biriydi o da biz gibi. Aklını kışkırtıp geceden kuşkuya yatıran her güzel deliye şunu hatırlattı; " Deli gömleği ütü istemez! "
Bizi birbirimize bağlayan deli gömleği ütü istemez, buruşmaz, kırışmaz, kokuşmazdı... "Bunu herkes bilmeliydi!" öyle dedi oda arkadaşım Arzu. Biz de tüm saçmalıklarımızı yazabileceğimiz, haykırabileceğimiz bir blog açtık. Kendisi 46 numaralı odanın tüm sırlarını taşıyacak size. Ama bizim bu saçmalığımıza katlanamıyacak olmanızı düşünüp bir de arka kapı yaptırdık size. Acil durumlarda çıkışlarımız arka kapıdan :)

Hepinizi deliliğimize bekleriz :)


29 Temmuz 2010

Kabullendim Gidişini Ey Sevgili Ama !!!



Ben bunları kimseye anlatmadım
Kendimle bile konuşmadım
Ben bunları kimseye anlatmadım
Bir tek sen duy diye,
Sen bil diye,
Sen anla diye...

Kimseye anlatamadım, kendime bile... "Bitti!" bu cümleyi kurmamak için kaçtığımı inkar ettim hep. Ortada savaşacak bir şey yokken hala inatla savaş verdiğimi kabullenemedim. Sebepsiz bir umutla beklediğimi fark edemedim. Ama şimdi en azından kendime anlatma cesa
retim var bir şeyleri. Belki hala 'iyiyim' diyemem ama en azından iyi olmak istiyorum diyebilirim kendime. Geç de olsa kabullendim. Artık sıra içimde sımsıkı tuttuğum seni özgür bırakmakta...

Bir insanı unutmak, unutmaya çalışmak, o kadar imkansız gibi geliyor ki hala... Nefes almayı sanki bir anda bırakmak ve solungaçlar edinmek gibi bir şey. Bittiğinin farkındasın, dönmeyeceğini adın gibi biliyorsun ne yazık ki hatta "belki de bir başkasıyla çok mutlu mesut şuan da" diye düşünmekten karnına ağrılar giriyor ama yine de unutamıyorsun! Alışkanlık mı şimdi bu ? O yüzden mi gittiğinden beri herşey saçma geliyor ? Her şey bu yüzden mi onu bana hatırlatıyor inatla ?

Alışkanlık mıydı damarlarımda bu denli tutkuyla akan, bilemiyorum. Bildiğim tek şey gitmesiyle her şey saçma gelmeye başlamıştı. Sudan çıkmış balık gibi afallamıştım. Ayrılığın ilk sabahı elime geçti yeni aldığım kırmızı bluzum. Sanırs
am ilk acıyı ozaman hissettim içimde. Hiç göremeyecekti oysa çok severdi kırmızıyı. Ben ise sevmezdim kendimi bildim bileli ama sevebileceğimi düşünmeye başlamıştım. Yanılmışım! Hiç giymedim hala öyle duruyor dolabın bir köşesinde ve ben hala sevmiyorum kırmızıyı...Artık saçımı yandan ayırmışım onun istediği gibi ne fark ederdi ki, göremedikten sonra o. Uzun süre ellemedim bile saçlarımı, sanki sadece ona yapıyordum bu saçları. O gördüğünde beni, güzeldim. O yokken değmezdi hiç bir şeye...İyi kötü günlerim bitiyordu ama tat vermiyordu ona anlatamadığım için. Elim hep telefondaydı. Gördüğüm herşeyi anlatasım vardı. Ve en çok sabah 'günaydın' diyebileceğim birini bulamadığımda hissettim acıyı... Kimseyle dolduramıyordum yerini oysa bir yer edinecek kadar da durmamıştı hayatımda. Neydi şimdi bu alışkanlık mı ? Onsuz da gezmiştim beyoğlunu, onsuz da keşfetmiştim yeni yerler ama şimdi onla gidemiyeceğimi düşündükçe neden bir kesiklik hissediyordum yutkunduğum boğazımda ? "Yaz gelsin yapalım mı.." diye ertelediğimiz her planı iptal ettim. Gidilecek onca yer, o var diye heyecanlandırıyordu beni çünkü. Ada sevdam bile tükenmişti, anlamsız kalmıştı...

Anlamı kalmamıştı bir çok şeyin sanki. Ama aslında anlamı kalmasından korkuyordum. Yitirmekten korkuyordum. Anlamlı birer anıya dönüşürlerse geriye dönemem gibi geliyordu. Biliyordum geriye dönüş yoktu ve olmayacaktı ama mucize aramak istiyordum. İçimde bir yerlerde yaşıyordu hep benimleydi ve gitsin istemiyordum. Sanki onu orda tutarsam geri gelir sanıyordum. Sonra... Sonra zor da olsa kabullendim. Ben yoktum onda ve benden gitmek istiyordu...

Unutmam lazımdı! Kavuşmak mümkün değilse neden keşişti yollarımız diye isyan etmemeliydim artık. Çalmayan telefona alışmalıydım. Beklememeliydim bir eylül akşamı tesadüfünü. Elimi tutmasını istemek boşaydı. Kabullenmeliydim o çok sevdiğim gülüşü göremeyeceğimi. Ama bir yandan hiç var olmamışım olmam diğer yandan da bunu bilmeme rağmen hala onu düşünmem acı veriyordu. Her akşam 'bitti' diyordum ama her sabah yine onunla uyanıyordum. Çıkartamıyordum aklımın hücrelerinden ya da kabul çıkartmak istemiyordum. İkilemler içerisinde boğuluyordu ruhum. Delice onu isteyen kalbim, kendini acılara karşı savunmaya almış unut o acı diyen aklım... İnsan nasıl vazgeçer aklından ya da kalbinden ? İmkansız mı onu unutmam ?

İmkansız değildi ama hiç istemedim onu unutmak. Kimseye anlatmadım bunu, anlatamadım. Herkes çabuk toparlanmıştı, atmışlardı şaşkınlıklarını ve bana 'unut', 'boşver' diyebiliyolardı. Değmeyediğini düşünüyolardı, değmeyeceğini. Nasıl karşı durabilirdim onca insana ? Nasıl sizin gibi düşünmüyorum değdi diyebilirdim ? Tek başına devrim yapmak gibi bişiydi bu. Beni anlamalarını istemek bir ütopyaydı. Sustum ben de anlatmadım. Neden bir gün delice onu özlerken diğer gün ondan nefret ettiğimi anlatamadım. Nefret ediyorum desem sevineceklerdi oysa ben üzülüyordum. Ondan nefret edecek kadar onu sevdiğimi düşündüğüm için üzülüyordum. Anlayamazlardı bunu ve ben de anlatamazdım zaten. Herşeyin dönüp dolaşıp bir kısır döngüye vardığını kendim bile yeni fark ederken nasıl anlatabilirdim ki ?

Hapsolmuştum bir kısır döngüye. Bazen unutmalıyım diyordum, düşündükçe sinirleniyor kızıyordum kendime, çekip gidesim geliyordu herşeyi gerimde bırakarak ama sonra tanıdık bir yer, tanıdık bir melodiyle geliyordu maziden güzellikler özlemle kavruluyordum. Hiç bu kadar özlememiştim kimseyi. Zamanında doyamadığımdan herhalde... Hep bir şeyler eksik ve ben bunun özlemi içerisinde yanıp duruyordum. Uzun süre hiç bir fotoğrafa bakamadım bu sebeple. Görürsem kimse tutamazdı beni o hapiste, akar sel olurdum. İstemeden "Seviyorum seni!" diye haykırırdım. Ve sevdiğimi bir kez daha söylersem kendime, herşey değişecekti. Ben kendimi dizginleyemiyecektim. Oysa içimden bir yandan kendimi yatıştırmaya çalışıyordum. Bir sabaha onsuz uyanacaksın diyordum. Ama diğer yandan da biliyordum ki onsuz uyandığımı düşünüp mutlu olurken bile aslında onu düşünücektim ve bu kısır döngü böyle devam edecekti. Belki diyordum böyle mutlu olayı öğrenebilirim.

Öğrendiğim bir şeyler de var bu geçen zamanda. Artık kısır döngülerimin sayısı azaldı. Telefona bakmayı kestim nicedir.Saçlarımı yine yapar oldum. Hatta kestirdim bile. Küt yaptım. Yeni bluzlar aldım kırmızı olmasalarda.Yeni planlar yaptım tek kişilik. Beklemiyorum eskisi gibi çünkü kabullendim. Zor oldu ama en önemli kısmı atlattım. Hala özlüyorum ve hala seviyorum ama artık döner mi diye düşünmekten uykularım kaçmıyor. Ve artık içimden özgür bıraktım onu. Seviyorsa özgür bırak dönerse senindir martavalında da değil gözüm çünkü artık biliyorum ki dönecekse zaten gitmezdi hadi gitti diyelim dönecekse döner zaten ben beklerken yorulup karşılayamazsam daha mı iyi? Korkmayın dönmedim başa. Bu bir döngü değil! Sadece onu özgür bırakırken bile içimdeki kız hala eylül tesadüfü bekliyor. Bu kadarını da çok görmüyorum kendime. İşte bu yüzden yine kimseye anlatamıyorum derdimi biliyorum çünkü size göre hala işe yaramaz bir noktadayım. Oysa kendim için büyük bir adım attım!

Sonunda öğrendim; sevmek başka beklemek başka... Mesela bugünü seviyorum ama bugünden bişiy beklemiyorum. Mesela onu seviyorum ama ondan bişiy beklemiyorum. Bir gün belki sevmeyi de bırakıcam ama yine de bişiy beklemiyeceğim...Sadece bir eylül akşamı tesadüfünü bekleyeceğim o kadar! Onu da çok görmeyin bana ...

25 Temmuz 2010

"Benimle Oynar Mısın?" Dedi Bülent Ortaçgil


Anlatmak istediklerime dair çok şey birikti. Neler yaşandı, neler hissettim buralardan uzaktayken; anlatıcağım hepsini ama önce yakın geçmişten çok güzel bir geceye değinmek istiyorum. 21 Temmuz gecesine gitmek istiyorum, Bülent Ortaçgil'in 40. Yıl konserine...

"Benim şarkılar biraz farklıdır, kusurabakmasınlar" diye başladı söze o akşam Bülent Ortaçgil. Felekten bir gece çalıcaz dedi ve unutulmaz bir gece yaşattı sözünü tutarak. Ve ben bu gece hakkında iki satır da olsa bir şey yazmamış olsaydım, kendimi asla affetmezdim.

40 yılın şarkıları... Herkesin kendini bulduğu en az bir şarkının yazarıdır Bülent Abi, eminim. Nasıl olmasın ki ? Bir eylül akşamı tesadüfünde hangimiz sensiz olmaz demedik ki yare, hangimizin kimseye anlatmadığımız hatta kendimizle konuşmadığımız bişiyleri olmadı ki ya da hangimiz değirmenlere karşı birer yitik savaşçı olduğumuzu düşünmedik? Hepimiz bişiyler buldu o şarkılarda ve bir 40 sene daha bulmaya devam edecektir.

"Benimle oynar mısın? " dediğinden beri oyununa varım Bülent Abinin. O yüzden liseden yol arkadaşım Erhan bana konsere gidelim mi diye sorduğunda ikiletmeden evet dedim. Bu konser kaçmazdı. O gece Gürol Ağırbaş'ın da dediği gibi kırk yılda bir olurdu böyle şeyler.

Ortaçgil tüm sakinliğiyle karşımdaydı ve ben huzur içinde. Sadece o mu ? Sevdiğim herkes ordaydı diyebilirim. Akın Eldes, Bulutsuzluk Özlemi, Erkan Oğur, Ezgi'nin Günlüğü'nden Hüsnü Arkan, Feridun Düzağa
ç, Fuat Güner, Grup Gündoğarken, Mirkelam, Zuhal Olcay, Mor ve Ötesi, Levent Yüksel, Aylin Aslım, Pinhani, Gürol Ağırbaş, Jehan Barbur,Candan Erçetin ve Birsen Tezer. Üstüne üstlük bir de Sezen Aksu süprizi yaşandı ki ölsem gözüm açık gitmezdi herhalde.
Bunca güzel insanın arasında bir de benim şarkılarım çalmadı mı! Keyfime diyecek yoktu. Eylül akşamı ve bana süpriz olan kimseye anlatamadım ile çığlık çılığa çalmadı mı işte o an uçmuş durumdaydım. "Seviyorum ulaaan " diye bağırısım vardı kimi ve neden sevdiğim önemsiz. Öylesine gaza gelmiştim işte...

Geceye dair tek keşkem herhalde sevdiğim insanların eksikliğiydi; keşke şu dostum da olsa şu sevdiğim de dedim durdum. Mükemmel bir geceydi benim için, çok iyi geldi ruhuma. Bu yüzden burdan da tekrar teşekkür etmek istiyorum yol arkadaşıma; iyi ki beni o konsere götürdün. Çok teşekkür ederim, Erhan!

Buarada bir de o geceden süper fotoğraflar çeken Emre'ye teşekkür etmek istiyorum. Fotoğraflara burdan bakabilirsiniz.
21 Temmuz 2010

Zaman, Tesadüf ve Saçmalama Üzerine Bir Tez !


Çok zaman oldu yazmak isteyip de yazamayalı, neredeyse bir ay... Zaman ne çabuk geçiyor, şaşırtıcı. Günün bitmek bilmezken ve sen ağlayıp zırlamadan yorgun düşüp sızarken aslında çok hızlı esmekte akreple yekovan arasındaki rüzgar. Yetmiş üç gün ya da kayıtları geçen altmış sekiz günlük bir yalnızlık seromonisi yapıldı, bir aylık bir staj doldu, bir aylık bir uzaklaşma oldu kağıt kalemden... Daha bir sürü şey geldi geçti; bazen iz bıraktı bazen anımsanmadı bile.

Yazmak istedim. Her zaman yaptığım gibi yazarak haykırmak; çünkü yazarken duygulara karşı kelimelerimi giyinmiş bir Don Kişot gibi hissediyorum kendimi. Belki şimdiye kadar gelip geçen tüm Don Kişotların yüz karasıyım. En beceriksiz yitik savaşçı benim belki de. Yine de güçlü hissediyorum kendimi, sadece yazarken savaşabiliyorum onlarla; zayıf olsa da kılıcım umrumda değil ! Ama yazamadım...

Bir sürü bahanem vardı heybemde. Bir değişiklik olsa diyordum. Yeni bir hayat almak için yeni bir yüz istiyordum ordan burdan. Bu isteğimin en büyük zararını bu blog aldı galiba. Herkesin kafasının etini yedim. Yeni bir arkaplan istiyorum, bana özgü bişiyler olsun istiyorum diyip durdum. Ne yazıkki yazılımdan anlamam; kodlar bana sadece yanyana durmuş anlamsız harfler gibi geliyor. Denedim yine de. O nasıldır, bu nasıldır dedim durdum. Bir türlü isteğim gibi olmadı. Hatta birara sadece beyaz bir sayfa olarak bırakmak istedim burayı - ki hala düşünüyorum. Sonra herşey de yaptığım gibi bu konuda da indirdim yelkenleri suya, vazgeçtim.Şekilden uzaklaşıp bildiğiniz gibi geri bildiğiniz şekilde geri geldim. Anlatacaklarım da birikmişti geri geldim ben de.

Bişiyler var dilimin ucunda buaralar. Biraz anlatması zor, anlatıcaklarımdan ötürü değil anlatma özürlülüğümden dolayı zor. Yalnız biraz daha bekleyecek! Bu akşam Bülent Ortaçgil'in 40. yıl konserine gidip biraz dağıtayım ruhumu hepsini anlatıcam size. ("Benim konserim vaaar senin var mıııı ?" modundaki iğrenç havalı kız çocuklarına benzedim ama arada şımarmak benim de hakkım. Olucak o kadar:p )

Şimdi depresif modumu biraz daha cilamaya konsere giderken ben sizlere serin ve mutlu bir yaz günü dilerim! Eğer konsere gelicekseniz ve beni bulmak isterseniz -umarım çalar- 'Eylül Akşamı' şarkısında en çok zırlayan hatun ben olucam! Habersiz bir tesadüfle, bunca zamanı aynı yerde birbirimize yakın ve bir o kadarda uzakta geçirdiğim senle yolumu kesiştirmişken ve ne yazıkki bu şansı kaybetmişken sorasım var hayata ; "Kavuşmamız mümkün değilse neden bizi tanıştırdın ? "... Beklenmedik bir tesadüf beklemekteyim, bir eylül akşamı... Ve bu şarkı da zırlarken ben ruhumu serbest bırakacağım!


Dikkat Kuzey Kutbu

İzleyiciler

Etiketler

14 şubat (1) 23 Nisan (1) 25 yaş (3) 29 Temmuz (1) 41AT (1) 5 Kasım (1) 500ES (1) 90's (1) adap (1) amiral battı (1) analiz (3) anlamak (1) Arzu (3) aşk (7) aynı (1) ayrılık (2) ayrımcılık (1) bachata (1) banka (1) başkent (1) beğenmek (1) beyaz (1) bilmece (1) bir sevgi istiyorum (1) bovling (1) Bülent Ortaçgil (3) Cahit Arf (1) ceviz cafe (1) Cihan Demirci (1) çay (1) Çingene Kızı (1) çizgi film (1) çocukluk (8) çorap (1) dans (1) Davutpaşa (1) değişim (1) deli gömleği ütü istemez (1) demirdöküm (1) Devekuşu Kabare (1) dilek (1) Dilime Dolandı (2) DİR (20) Disko Kralı (1) doğum (1) doğumgünü (2) Don Kişot (1) dost (4) dövme (1) düğün (1) dün akşam (1) eller (1) emek sineması (2) Emel Sayın (1) engelli (1) ergenlik (1) Erhan (1) esas kız (1) Eskişehir (1) evlilik (3) Eylül Akşamı (2) Fenerbahçe (1) festival (4) fikir (1) film (6) filmekimi (2) Finansbank (1) Freddy Krueger (1) futbol (1) gala (2) GAMYAD (1) ganyan (1) Gaziantep (1) Gaziantep Kalesi (1) gemi (1) gezi (2) göçmen (1) guiness (1) gülümseme (1) güncelleme (1) günlük (2) haber (1) hakkında (1) Hakkında Değil Kendisiyle Konuş (1) hayatım (4) Haydarpaşa (1) Hayvanat Bahçesi (1) hesap (1) hoşgeldin (2) huzur (1) IKEA (1) İkitelli (1) istanbul (1) istemek (1) (1) iş hayatı (1) İzmir (2) kaçmak (1) kader (1) Kahramanlar Müzesi (1) kahve (2) kampanya (1) kan (1) kan kanseri (1) kapak (1) kapı (1) kaybetmek (1) kedi (1) kırgınlık (1) kısa kısa (2) kitap (1) klip (2) koltuk (1) konser (1) korku (2) korku filmi (1) kuaför (1) kurbağa (1) kutlama (1) kuzen (1) kültür (1) leylek (1) madde (3) Mars Heykeli (1) masal (1) matematik (5) melez (1) mezun (1) mezuniyet (1) mim (1) minibüs (1) nar (1) nargile (1) nil (1) Okan Bayülgen (1) oryantasyon (1) Oya-Bora (1) oyuncak (1) önyargı (1) örtü (1) özlem (1) pasta (1) patikli penguen (1) pazar (1) pi (1) platonik (1) poster (1) saçma (1) sansür (1) sarı kağıt (1) savaş (1) Secret Cv (1) sevgi (2) siyah (1) soba (1) soğan (1) sorgulama (1) staj (1) stres (1) süpermen (2) şarkı (6) şataraban (1) şerefsiz (1) şımarıklık (2) şiir (3) Şirinler (1) şizofren (1) takım (1) Taksim (1) tango (1) tanımak (2) tanıtım (3) tanrı (1) taslak (1) taşlıtarla (1) teleşli apt (1) terlemek (1) tesadüf (1) tesbih (1) trombosit (1) unutmak (1) V for Vendetta (1) yabancı (1) yağmur (1) yangın (1) yapma (1) yardım (1) yasak (1) yaşayan kütüphane (2) yemek (1) Yeni türkü (1) yeni yıl (1) yeşilçam (2) Yıldız Teknik (6) Yıldıztog (4) yıldönümü (1) yolculuk (1) yumak (1) yumurta (2) yüksek lisans (1) Zeki Müren (1) Zeugma Müzesi (1)

Sobe!

Takvim İnsanları