29 Temmuz 2010

Kabullendim Gidişini Ey Sevgili Ama !!!



Ben bunları kimseye anlatmadım
Kendimle bile konuşmadım
Ben bunları kimseye anlatmadım
Bir tek sen duy diye,
Sen bil diye,
Sen anla diye...

Kimseye anlatamadım, kendime bile... "Bitti!" bu cümleyi kurmamak için kaçtığımı inkar ettim hep. Ortada savaşacak bir şey yokken hala inatla savaş verdiğimi kabullenemedim. Sebepsiz bir umutla beklediğimi fark edemedim. Ama şimdi en azından kendime anlatma cesa
retim var bir şeyleri. Belki hala 'iyiyim' diyemem ama en azından iyi olmak istiyorum diyebilirim kendime. Geç de olsa kabullendim. Artık sıra içimde sımsıkı tuttuğum seni özgür bırakmakta...

Bir insanı unutmak, unutmaya çalışmak, o kadar imkansız gibi geliyor ki hala... Nefes almayı sanki bir anda bırakmak ve solungaçlar edinmek gibi bir şey. Bittiğinin farkındasın, dönmeyeceğini adın gibi biliyorsun ne yazık ki hatta "belki de bir başkasıyla çok mutlu mesut şuan da" diye düşünmekten karnına ağrılar giriyor ama yine de unutamıyorsun! Alışkanlık mı şimdi bu ? O yüzden mi gittiğinden beri herşey saçma geliyor ? Her şey bu yüzden mi onu bana hatırlatıyor inatla ?

Alışkanlık mıydı damarlarımda bu denli tutkuyla akan, bilemiyorum. Bildiğim tek şey gitmesiyle her şey saçma gelmeye başlamıştı. Sudan çıkmış balık gibi afallamıştım. Ayrılığın ilk sabahı elime geçti yeni aldığım kırmızı bluzum. Sanırs
am ilk acıyı ozaman hissettim içimde. Hiç göremeyecekti oysa çok severdi kırmızıyı. Ben ise sevmezdim kendimi bildim bileli ama sevebileceğimi düşünmeye başlamıştım. Yanılmışım! Hiç giymedim hala öyle duruyor dolabın bir köşesinde ve ben hala sevmiyorum kırmızıyı...Artık saçımı yandan ayırmışım onun istediği gibi ne fark ederdi ki, göremedikten sonra o. Uzun süre ellemedim bile saçlarımı, sanki sadece ona yapıyordum bu saçları. O gördüğünde beni, güzeldim. O yokken değmezdi hiç bir şeye...İyi kötü günlerim bitiyordu ama tat vermiyordu ona anlatamadığım için. Elim hep telefondaydı. Gördüğüm herşeyi anlatasım vardı. Ve en çok sabah 'günaydın' diyebileceğim birini bulamadığımda hissettim acıyı... Kimseyle dolduramıyordum yerini oysa bir yer edinecek kadar da durmamıştı hayatımda. Neydi şimdi bu alışkanlık mı ? Onsuz da gezmiştim beyoğlunu, onsuz da keşfetmiştim yeni yerler ama şimdi onla gidemiyeceğimi düşündükçe neden bir kesiklik hissediyordum yutkunduğum boğazımda ? "Yaz gelsin yapalım mı.." diye ertelediğimiz her planı iptal ettim. Gidilecek onca yer, o var diye heyecanlandırıyordu beni çünkü. Ada sevdam bile tükenmişti, anlamsız kalmıştı...

Anlamı kalmamıştı bir çok şeyin sanki. Ama aslında anlamı kalmasından korkuyordum. Yitirmekten korkuyordum. Anlamlı birer anıya dönüşürlerse geriye dönemem gibi geliyordu. Biliyordum geriye dönüş yoktu ve olmayacaktı ama mucize aramak istiyordum. İçimde bir yerlerde yaşıyordu hep benimleydi ve gitsin istemiyordum. Sanki onu orda tutarsam geri gelir sanıyordum. Sonra... Sonra zor da olsa kabullendim. Ben yoktum onda ve benden gitmek istiyordu...

Unutmam lazımdı! Kavuşmak mümkün değilse neden keşişti yollarımız diye isyan etmemeliydim artık. Çalmayan telefona alışmalıydım. Beklememeliydim bir eylül akşamı tesadüfünü. Elimi tutmasını istemek boşaydı. Kabullenmeliydim o çok sevdiğim gülüşü göremeyeceğimi. Ama bir yandan hiç var olmamışım olmam diğer yandan da bunu bilmeme rağmen hala onu düşünmem acı veriyordu. Her akşam 'bitti' diyordum ama her sabah yine onunla uyanıyordum. Çıkartamıyordum aklımın hücrelerinden ya da kabul çıkartmak istemiyordum. İkilemler içerisinde boğuluyordu ruhum. Delice onu isteyen kalbim, kendini acılara karşı savunmaya almış unut o acı diyen aklım... İnsan nasıl vazgeçer aklından ya da kalbinden ? İmkansız mı onu unutmam ?

İmkansız değildi ama hiç istemedim onu unutmak. Kimseye anlatmadım bunu, anlatamadım. Herkes çabuk toparlanmıştı, atmışlardı şaşkınlıklarını ve bana 'unut', 'boşver' diyebiliyolardı. Değmeyediğini düşünüyolardı, değmeyeceğini. Nasıl karşı durabilirdim onca insana ? Nasıl sizin gibi düşünmüyorum değdi diyebilirdim ? Tek başına devrim yapmak gibi bişiydi bu. Beni anlamalarını istemek bir ütopyaydı. Sustum ben de anlatmadım. Neden bir gün delice onu özlerken diğer gün ondan nefret ettiğimi anlatamadım. Nefret ediyorum desem sevineceklerdi oysa ben üzülüyordum. Ondan nefret edecek kadar onu sevdiğimi düşündüğüm için üzülüyordum. Anlayamazlardı bunu ve ben de anlatamazdım zaten. Herşeyin dönüp dolaşıp bir kısır döngüye vardığını kendim bile yeni fark ederken nasıl anlatabilirdim ki ?

Hapsolmuştum bir kısır döngüye. Bazen unutmalıyım diyordum, düşündükçe sinirleniyor kızıyordum kendime, çekip gidesim geliyordu herşeyi gerimde bırakarak ama sonra tanıdık bir yer, tanıdık bir melodiyle geliyordu maziden güzellikler özlemle kavruluyordum. Hiç bu kadar özlememiştim kimseyi. Zamanında doyamadığımdan herhalde... Hep bir şeyler eksik ve ben bunun özlemi içerisinde yanıp duruyordum. Uzun süre hiç bir fotoğrafa bakamadım bu sebeple. Görürsem kimse tutamazdı beni o hapiste, akar sel olurdum. İstemeden "Seviyorum seni!" diye haykırırdım. Ve sevdiğimi bir kez daha söylersem kendime, herşey değişecekti. Ben kendimi dizginleyemiyecektim. Oysa içimden bir yandan kendimi yatıştırmaya çalışıyordum. Bir sabaha onsuz uyanacaksın diyordum. Ama diğer yandan da biliyordum ki onsuz uyandığımı düşünüp mutlu olurken bile aslında onu düşünücektim ve bu kısır döngü böyle devam edecekti. Belki diyordum böyle mutlu olayı öğrenebilirim.

Öğrendiğim bir şeyler de var bu geçen zamanda. Artık kısır döngülerimin sayısı azaldı. Telefona bakmayı kestim nicedir.Saçlarımı yine yapar oldum. Hatta kestirdim bile. Küt yaptım. Yeni bluzlar aldım kırmızı olmasalarda.Yeni planlar yaptım tek kişilik. Beklemiyorum eskisi gibi çünkü kabullendim. Zor oldu ama en önemli kısmı atlattım. Hala özlüyorum ve hala seviyorum ama artık döner mi diye düşünmekten uykularım kaçmıyor. Ve artık içimden özgür bıraktım onu. Seviyorsa özgür bırak dönerse senindir martavalında da değil gözüm çünkü artık biliyorum ki dönecekse zaten gitmezdi hadi gitti diyelim dönecekse döner zaten ben beklerken yorulup karşılayamazsam daha mı iyi? Korkmayın dönmedim başa. Bu bir döngü değil! Sadece onu özgür bırakırken bile içimdeki kız hala eylül tesadüfü bekliyor. Bu kadarını da çok görmüyorum kendime. İşte bu yüzden yine kimseye anlatamıyorum derdimi biliyorum çünkü size göre hala işe yaramaz bir noktadayım. Oysa kendim için büyük bir adım attım!

Sonunda öğrendim; sevmek başka beklemek başka... Mesela bugünü seviyorum ama bugünden bişiy beklemiyorum. Mesela onu seviyorum ama ondan bişiy beklemiyorum. Bir gün belki sevmeyi de bırakıcam ama yine de bişiy beklemiyeceğim...Sadece bir eylül akşamı tesadüfünü bekleyeceğim o kadar! Onu da çok görmeyin bana ...

5 yorum:

Sabit Terzi dedi ki...

ne güzel anlatmışın duygularını arkadaşım .. az daha sabret biraz daha zaman tanı kendine .. güzel günler göreceksin güneşli günler :) sevdiğim bir şiiri kopyalayasım geldi buraya biraz sen varsın içinde gibi geldi bana :)

biz bu kentlere sığdık da
bu kentler bize sığmadı ece
ve bir çığlık gibi günlerin çarmıhında
arttıkça yalnız, sustukça silik...

ay ışığı gölgeleri büyüttü
son kuşlar da vuruldular dağlarda
yakamozları söndü sahillerin, ışıkları evlerin
çağın vebalı gövdesinde
bir hayalet gibi gölgemizde yalnızlık

kaldık... kırık bardaklar gibi
içilmiş sulardan geride buruk bardaklar gibi...

düşler artık ölü çocuklar doğuruyorsa
sevgiler boğduruluyorsa kürtajlarda
ve daha eskimemiş tüfeklerle
ordusu bozguna uğramış askerler gibi kalıp
bozuk paralar gibi yuvarlanıyorsak kaldırımlarda
bir bedeli vardır elbet cennetini çaldırmanın
ömrünü piç bir bebek gibi
bırakmanın
bulvarlara
bozgunlara
ve yanlış yalan aşklara;
bir bedeli
bu kuşatmaların, ilkyazları kurşunlatmaların...

biz bu kentlere sığdık aslında
bu kentler bize sığmadı ece
ah son kuşlar da vuruldular dağlarda!

ay ışığı gölgeleri büyüttü
mutluluk oyununa geç kalan ölü kuşlarla geldim
geldim... kırık bardaklar gibi
içilmiş sulardan geride buruk bardaklar gibi

ve ömürlerimizde bin kasvetle upuzun
sefalet seferlerinin ayazı
belki de yalnız geçireceğiz artık kimbilir
batan gemiler gibi yiten aşklardan geride
kalan her kışı, güzü ve yazı

ay ışığı gölgeleri büyüttü
ayrılıklar eskidi... biz eskidik

aşk bize küstü ece...


belki de uzun sürecek bu bozgunun saçağında
sen şarkılarını sesine yasla
ve bırak beni de usulca
bir apansız yalnızlığa!

ay ışığı gölgeleri büyüttü
büyüdü ölüm
ve biz küçüldük ece...
Yılmaz ODABAŞI

Unknown dedi ki...

Çok güzel bir şiirmiş, sağolasın. Bu kentler bize sığmadı belki Sabit ama alıştık yaşamaya :)

Arzu Aydın dedi ki...

ellerine sağlık pengucum bak başardın bu yazını da tamamlamayı =) umarım en iyisinden bir eylül akşamı tesadüfüyle karşılaşırsın tez zamanda =)

BG dedi ki...

ah ben de senin kadar cesur olup bazı şeyleri kabullenebilsem, mısralara döküp paylaşabilsem..

Unknown dedi ki...

Biliyorsun kabullenmem epey zamanımı aldı. Hala herşeyt bitmiş değil inkar edemiyorum. Tümden kurtulmaktan daha çok var olan gerçeği kabullendim. Ama bu bile benim için büyük adım... Cesaret mi bu ? Bilmiyorum benay... Bildiğim tek şey bunun tek çıkış kapısı olduğu. Köşe sıkıştık kabullenmedikçe o hapishaneden kurtuluş yok !

Dikkat Kuzey Kutbu

İzleyiciler

Etiketler

14 şubat (1) 23 Nisan (1) 25 yaş (3) 29 Temmuz (1) 41AT (1) 5 Kasım (1) 500ES (1) 90's (1) adap (1) amiral battı (1) analiz (3) anlamak (1) Arzu (3) aşk (7) aynı (1) ayrılık (2) ayrımcılık (1) bachata (1) banka (1) başkent (1) beğenmek (1) beyaz (1) bilmece (1) bir sevgi istiyorum (1) bovling (1) Bülent Ortaçgil (3) Cahit Arf (1) ceviz cafe (1) Cihan Demirci (1) çay (1) Çingene Kızı (1) çizgi film (1) çocukluk (8) çorap (1) dans (1) Davutpaşa (1) değişim (1) deli gömleği ütü istemez (1) demirdöküm (1) Devekuşu Kabare (1) dilek (1) Dilime Dolandı (2) DİR (20) Disko Kralı (1) doğum (1) doğumgünü (2) Don Kişot (1) dost (4) dövme (1) düğün (1) dün akşam (1) eller (1) emek sineması (2) Emel Sayın (1) engelli (1) ergenlik (1) Erhan (1) esas kız (1) Eskişehir (1) evlilik (3) Eylül Akşamı (2) Fenerbahçe (1) festival (4) fikir (1) film (6) filmekimi (2) Finansbank (1) Freddy Krueger (1) futbol (1) gala (2) GAMYAD (1) ganyan (1) Gaziantep (1) Gaziantep Kalesi (1) gemi (1) gezi (2) göçmen (1) guiness (1) gülümseme (1) güncelleme (1) günlük (2) haber (1) hakkında (1) Hakkında Değil Kendisiyle Konuş (1) hayatım (4) Haydarpaşa (1) Hayvanat Bahçesi (1) hesap (1) hoşgeldin (2) huzur (1) IKEA (1) İkitelli (1) istanbul (1) istemek (1) (1) iş hayatı (1) İzmir (2) kaçmak (1) kader (1) Kahramanlar Müzesi (1) kahve (2) kampanya (1) kan (1) kan kanseri (1) kapak (1) kapı (1) kaybetmek (1) kedi (1) kırgınlık (1) kısa kısa (2) kitap (1) klip (2) koltuk (1) konser (1) korku (2) korku filmi (1) kuaför (1) kurbağa (1) kutlama (1) kuzen (1) kültür (1) leylek (1) madde (3) Mars Heykeli (1) masal (1) matematik (5) melez (1) mezun (1) mezuniyet (1) mim (1) minibüs (1) nar (1) nargile (1) nil (1) Okan Bayülgen (1) oryantasyon (1) Oya-Bora (1) oyuncak (1) önyargı (1) örtü (1) özlem (1) pasta (1) patikli penguen (1) pazar (1) pi (1) platonik (1) poster (1) saçma (1) sansür (1) sarı kağıt (1) savaş (1) Secret Cv (1) sevgi (2) siyah (1) soba (1) soğan (1) sorgulama (1) staj (1) stres (1) süpermen (2) şarkı (6) şataraban (1) şerefsiz (1) şımarıklık (2) şiir (3) Şirinler (1) şizofren (1) takım (1) Taksim (1) tango (1) tanımak (2) tanıtım (3) tanrı (1) taslak (1) taşlıtarla (1) teleşli apt (1) terlemek (1) tesadüf (1) tesbih (1) trombosit (1) unutmak (1) V for Vendetta (1) yabancı (1) yağmur (1) yangın (1) yapma (1) yardım (1) yasak (1) yaşayan kütüphane (2) yemek (1) Yeni türkü (1) yeni yıl (1) yeşilçam (2) Yıldız Teknik (6) Yıldıztog (4) yıldönümü (1) yolculuk (1) yumak (1) yumurta (2) yüksek lisans (1) Zeki Müren (1) Zeugma Müzesi (1)

Sobe!

Takvim İnsanları