10 Haziran 2010

Show Must Go On

Sen hayatın dibine vurmuşsundur ama kimse farketmez. Sen yerde sürünürken kafanı kaldırıp yukarı baktığında hayatın aynı tempoda aktığını görürsün. " Ay yoruldum az. Ben şurda dinleneyim, kaldığım yerden devam ederim hayatcığım" diyebilme lüksü olmuyor insanın. Kenardan izleyip olup biteni sonra kaldığın yerden devam edemiyorsun. Daha zaman makinası icat edilmedi. Dr Brown yok gerçek hayatta ve bizler de 'Geleceğe Dönüş' filmi oyuncuları değiliz. Fakat yine de bazen reset atmaktan başka çaresi olmuyor insanın. Kaldığı yerden tam gaz ilerleyemiyecek olduğunu bile bile, bazı şeylere geç kalmayı göze alarak bir ara veriyor. Donduruyor duygularını ama hiç bir ara sonsuza kadar sürmez, o buzlar elbet erir. Bir gün ne olursa olsun sahneye çıkmak zorunda olduğunu farkeder; 'Gösteri devam etmeli! '...

'Show must go on ' dedim ben de. Verdiğim daha doğrusu vermek zorunda kaldığım aradan artık çıkmamın vakti geldi. Yeterince kendime acıyıp üzüldüm. Olabildiğim en sulu göz hatun olup her akşam ağlamak için bir sebep buldum. Önce ayakta duran herşeyi yıkıp döktüm sonra kırılan her bir parçayı yeniden bantladım. Bilerek bıraktım izlerini kimilerinin hatırlamak için geçmişi, kimilerini ise unuttum neden unutmak istediğimi unutucak kadar iyi unuttum. Sardım yaralarımı kısaca ve yoluma devam etme vaktinin geldiğini anladım. Bu kadar kendine acıma yeterdi çünkü, ben kendime ağlanırken akıp gidiyordu hayat. Hem de ben hiç yokmuşum gibi. Benim varlığımın onun için bir anlamı yokmuş gibi bana yas tutmadan, hiç varolmamışım hiç yaşamamışım gibi beni düşünmeden ardında bırakıp hızla akmaya devam ediyordu işte. Belki onurlu bir yorgun savaşçı olarak kendi isteğimle veda etmeliydim herşeye, bu duyarsızlığa boyun eğmemeliydim belki de ama ben 'şans'a inanan inatçı bir yorgun savaşçıydım. Ardımdan denilecek onca şeye rağmen yeniden varım dedim hayata; "Bir el daha oynamaya var mısın? Ama bu sefer rus ruleti..."

Gösteri kaldığı yerden devam ediyor. Tiyatromuzun verdiği ara bitmiştir herkese duyurulur. Şatarabanlığa geri dönüyorum. Biliyorum kaldığım yerden devam etmek imkansız. Her aradan sonra insan bir sürü yeni kararla yeni biri olarak döner.Ama bu ben de pek geçerli olmuyor. Zamanında çok denedim, bir sürü kararlar aldım ama uygulayamadım. Çünkü hiç bir zaman yaptıklarımdan pişman olmadım. Olamadım...

Belki bu denli yorgun olmamın sebebi budur, kim bilir...Ama yaşadıklarımdan hiç birzaman pişman olmayı beceremedim. Çoğu zaman pişmanım dedim ama yine aynı şeyleri yaptım hem de ilk zamanki heveslerle. Kendimle gurur duymayı bilemedim pek ama hatalarımın arkasında olmayı hep becerdim. Defalarca hata yaptım hem de bazılarının hata olduğunu bilmeme rağmen üsteledim, ısrar ettim hatamda ama yine de
pişmanlık duyamadım. Sonuç olarak benim hatamdı, benim istediğimdi. Kim ne derse desin ben bundan ibarettim işte. Bu şekilde söylediğim için 'ezik' olarak nitelendiriliyor olabilirim ama gerçeği kendimden saklayacak kadar kötü durumda asla olmadım. Siz isterseniz buna eziklik deyin farketmez benim için. Gerçekleri saklayamam kendimden, belki görmemezliğe gelebilirim. Hayal kurabilirim. Umut edebilirim ama gerçeğin ne olduğunu da hep bilirim. Yalnız bazen dillendirmek hoşuma gitmiyor hepsi bu...

Gerçeklerin acımsı tadını biliyorum. Bazen tatlandırmak hayatı neden kötü olsun ki ? Hayalperestim kabul ediyorum. Bazen sadece görmek istediğimi görüyorum. Ama sordunuz mu; hiç pişman olmuş muyum ? Olsaydım haklı olabilirdiniz. Olsaydım bana "Daha ne koşuyorsun! Hayal kurarsan elbet canın yanar seni küçük ahmak" diye büyüklük taslayabilirdiniz. Ama değilim...İnsanların iyi olduğuna inanıp defalarca hayal kırıklığına uğramayı ben tercih ettim. Ben buyum! Masallardaki kötülerden korkarken onlardan kat kat daha kötü olan insanlar arasında kötü bir dünyada yaşadığım gerçeğini ben de biliyorum ama bunu düşünerek yaşayamam. Pembe dünya hayalimde yaşayıp arada gerçekliğe uyansam da yinede onu, tümden karanlığa gömülmeye tercih ederim.
İçimdeki kız seviyor masalları napabilirim... Güvenmeyeceğim demesine rağmen tekrar ve tekrar güveniyor. Yumuşamayacağım sert durucağım dese de bir sözle eriyebiliyor yine. Yapılan haksızlıklara sövüyor önce, canı yandı mı isyankar oluyor. Kısa sürüyor bu öfkesi ; çünkü biliyor. Onları yanında isteyen de ta kendisiydi. Ve onlarla olduğu süre boyunca çok mutluydu biliyor. Canını yaksalar da onu umursamasalar da önemli olmuyor onun için; affediyor! Onları affederken asıl kendini affediyor. İçindeki 'insanlık'ı görmesine rağmen yine de bu denli onlara güvendiği ve sevdiği için affediyor kendini. Tekrar aynı durumda olsa yine aynı hatayı yapacağını bildiği için affediyor kendini. İnatçı içimdeki kız; birini sevdiyse nefret etmesi çok zor oluyor hatta imkansız, sevmediyse sevemiyor işte hatasını kolluyor. Nefret etmeyi pek beceremiyor belki ama nefreti de sevgisi kadar büyük oluyor bunu biliyor. Ne yaparsam yapayım büyütemiyorum içimdeki kızı, olgunlaşmıyor. Ya çocuk kalmaya diretiyor ya da bir ölüden farksız bir ihtiyar olup çıkıveriyor. Son zamanlarda da huysuz bir ihtiyardı işte bu kız...

Üst üste gelmişti herşey, zaten hep üst üste gelirdi. Yorulmuştum ve içimde bir ihtiyar taşıyordum. İlk defa kendimi sorgularken pişman olduğumu hissediyordum. Acaba "Yapmayıp pişman olucağıma yapıp pişman olurum." felsefem yanlış mıydı ? Acı veriyordu çünkü bu sefer boşa çabaladığımı görmek. Yorulduğumdan mı yoksa ilk defa bu denli adam yerine konmayı istememden mi böyle düşünüyordum, bilmiyordum. Tek bildiğim acı verdiğiydi. Zamana bırsaksaydım diye düşündüm. Zamana bırsaksaydım da zaman yutup gitseydi. Ve ben yaşasam ne olurdu diye düşünmekten yorulup bir gün unutuverseydim de yaşadığım güzel şeylerden ümitlenip daha fazlasını dilemeseydim. Pişmanım bu sefer diyordum. İlk defa hala umut dolu olabildiğim için pişmanlık duyuyordum galiba. Ama sonra yaşadıklarımı düşündüm, yorgunluklarımı... Evet tercih edilmedim arkadaşlarımın tarafından, bir başkası için kenara itilmişliğim çok oldu. Ve evet kimseye güvenmeyeceğim dememe rağmen güvenip bir gülüş uğrunda aklımı kaybettim. Sonuda bilindik hikayelerle aynı oldu yine. Bunlar hiç olmsaydı? Tercih listelerinde bile olmsaydım arkadaşlarımın ya da bir daha hiç kimseye güvenemeseydim. O gülüşü görmeden eksik gitseydim...Acı verdi yaşadıklarım ama pişman olmayı yine beceremedim.Bilmem belki de acıya düşkündüm...Yakup bunu bana hep derdi; sen acı çekmeyi sevdiğin için acı çekiyorsun oysa ortada acı çekilecek bişiy yok! Haklı olabilir, kimbilir. Acı çekmeyi sevdiğimden mi yoksa hayatın harbiden acıttığından mı bilmiyorum ama acı çekiyorum. Yalnız bu sefer durum diğerlerinden biraz farklı. İlk defa katılaştığımı hissediyorum. İçimdeki kötü kadın dışarı çıkıyor yaralarımı sardıkça. Umursamaz şataraban geri geliyor. Her şeyi şebekliğe vuran kız şımarıklığına geri dönüyor.

Gösteri kaldığı yerden devam etmeli. Geriye kalanlar için yas tutmaya değmiyor. Bunu diyebiliyorum çünkü hemen pes etmedim, denedim. İkinci bir şans için çabaladım ama insan durması gerektiği yeri bilmeli. İstenmediği köyden gitmeli. Ben de gidiyorum... Duvarlarımı yıkıp yeniden örmeye gidiyorum. Artık bir tarafı düzeltirken diğer tarafı yıkmak yok, artık kimseye kendimi emanet etmek yok! Devrim yapmanın vakti geldi artık. Devrimin adı; "Şataraban".

Ve Şataraban sahne çıkıp şöyle dedi ; " Show must go on! "....



0 yorum:

Dikkat Kuzey Kutbu

İzleyiciler

Etiketler

14 şubat (1) 23 Nisan (1) 25 yaş (3) 29 Temmuz (1) 41AT (1) 5 Kasım (1) 500ES (1) 90's (1) adap (1) amiral battı (1) analiz (3) anlamak (1) Arzu (3) aşk (7) aynı (1) ayrılık (2) ayrımcılık (1) bachata (1) banka (1) başkent (1) beğenmek (1) beyaz (1) bilmece (1) bir sevgi istiyorum (1) bovling (1) Bülent Ortaçgil (3) Cahit Arf (1) ceviz cafe (1) Cihan Demirci (1) çay (1) Çingene Kızı (1) çizgi film (1) çocukluk (8) çorap (1) dans (1) Davutpaşa (1) değişim (1) deli gömleği ütü istemez (1) demirdöküm (1) Devekuşu Kabare (1) dilek (1) Dilime Dolandı (2) DİR (20) Disko Kralı (1) doğum (1) doğumgünü (2) Don Kişot (1) dost (4) dövme (1) düğün (1) dün akşam (1) eller (1) emek sineması (2) Emel Sayın (1) engelli (1) ergenlik (1) Erhan (1) esas kız (1) Eskişehir (1) evlilik (3) Eylül Akşamı (2) Fenerbahçe (1) festival (4) fikir (1) film (6) filmekimi (2) Finansbank (1) Freddy Krueger (1) futbol (1) gala (2) GAMYAD (1) ganyan (1) Gaziantep (1) Gaziantep Kalesi (1) gemi (1) gezi (2) göçmen (1) guiness (1) gülümseme (1) güncelleme (1) günlük (2) haber (1) hakkında (1) Hakkında Değil Kendisiyle Konuş (1) hayatım (4) Haydarpaşa (1) Hayvanat Bahçesi (1) hesap (1) hoşgeldin (2) huzur (1) IKEA (1) İkitelli (1) istanbul (1) istemek (1) (1) iş hayatı (1) İzmir (2) kaçmak (1) kader (1) Kahramanlar Müzesi (1) kahve (2) kampanya (1) kan (1) kan kanseri (1) kapak (1) kapı (1) kaybetmek (1) kedi (1) kırgınlık (1) kısa kısa (2) kitap (1) klip (2) koltuk (1) konser (1) korku (2) korku filmi (1) kuaför (1) kurbağa (1) kutlama (1) kuzen (1) kültür (1) leylek (1) madde (3) Mars Heykeli (1) masal (1) matematik (5) melez (1) mezun (1) mezuniyet (1) mim (1) minibüs (1) nar (1) nargile (1) nil (1) Okan Bayülgen (1) oryantasyon (1) Oya-Bora (1) oyuncak (1) önyargı (1) örtü (1) özlem (1) pasta (1) patikli penguen (1) pazar (1) pi (1) platonik (1) poster (1) saçma (1) sansür (1) sarı kağıt (1) savaş (1) Secret Cv (1) sevgi (2) siyah (1) soba (1) soğan (1) sorgulama (1) staj (1) stres (1) süpermen (2) şarkı (6) şataraban (1) şerefsiz (1) şımarıklık (2) şiir (3) Şirinler (1) şizofren (1) takım (1) Taksim (1) tango (1) tanımak (2) tanıtım (3) tanrı (1) taslak (1) taşlıtarla (1) teleşli apt (1) terlemek (1) tesadüf (1) tesbih (1) trombosit (1) unutmak (1) V for Vendetta (1) yabancı (1) yağmur (1) yangın (1) yapma (1) yardım (1) yasak (1) yaşayan kütüphane (2) yemek (1) Yeni türkü (1) yeni yıl (1) yeşilçam (2) Yıldız Teknik (6) Yıldıztog (4) yıldönümü (1) yolculuk (1) yumak (1) yumurta (2) yüksek lisans (1) Zeki Müren (1) Zeugma Müzesi (1)

Sobe!

Takvim İnsanları