30 Ekim 2010

Bir Sızı Var İçimde Ölesim Tuttu



Bir şeyleri inşa etmeye uğraşırsın, yoktan var etmeye... Deli gibi çalışırsın üzerinde, en ufak ayrıntısına kadar. Sonra biranda yıkılıverir. Yerle yeksan oluşunu izlersin de durduramazsın hiç bir şeyi... Ne acıdır! Hele de bu birikimler kişiliğin içinse... Çok kırıldım ben, çok hiçe sayıldım. Bu yüzden de kıramam diyordum birini, bu acımasızlığa ortak olamam. Kimseyi kırmamaya çalışarak biriktiriyordum her şeyi ama bugün, bugün herşeyi yerle bir ettim! Herkesi ve her şeyi geçtim, ben kendimi affedemem! Bunca emeği yerle bir eden kendine ihanetlerin en büyüğünü yaşatan bu şuursuzu affedemem!

Sonu belli olmayan bir yoldu işte... Öylece duruyorduk o tünelin girişinde, içeri adım atıp atmama kararsızlığıyla. Annenin temizlediği yerde çamurla yürümek gibi diye düşündüm kızar ama sever de çünkü bilir oyun olduğunu. Bu yüzden o tünele girmekten korkmuyorduk. Karanlıktı ama ürkütücü değildi. Sonu belli değildi ama aynı zamanda bilindik bir hikayeydi. Anlatılışı değişecekti ama hikaye hep 'Onlar birbirini her şeyden daha çok önemsiyor ve seviyor.' olarak biticekti işte. Karanlık bir tüneldi içinde ne vardı bilmiyorduk ama korkmuyorduk da... Sonu belli olmayan bir yoldu işte ve biz öylece duruyorduk...

Tünelin başında öylece beklerken yorgun ve kırgındım. Tünelin sonunda muhtemelen beni bekleyenlere kırgındım ama bunu söyleyemiyecek kadar da yorgundum. Düşünmek yoruyordu. Kırgınlık kırar mıydı insanı ? Bilemiyordum ama kırmaktan korkuyordum. Yorgundum, düşünmekten yorgun... Ve ben de bıraktım düşünmeyi. "Gel" dedi ve ben de gittim. Sürüklenir gibi aktı ayaklarım ve herkesten önce ben girdim tünele. Nereye gidiceğini bilemeyen bir yaprak gibi akışına bıraktım her şeyi. Rüzgar nereye ben oraya dercesine bırakıverdim kendimi zamanın kum tepesine. Seslendim tünele, düşünmeden seslendim. Bir ses beklemeden seslendim. Gelen sesi dinlemeden seslendim. Kırılganlaşan o sesi algılamak için duraksamadan seslendim. Nereye gittiğimi nereye koştuğumu düşünmeden seslendim. Tünelin sonunu düşünmeden seslendim. Büyük bir kahkahayla koydum noktayı. Ben tünele veda seramonisinin son notası sanırken o nokta aslında son darbeydi kişiliğimin yıkılışında...

"Ben bunu nasıl yapabildim ? " diye düşünmenin anlamsızlığında boğuluyorum şimdi. Sol yanımda taşıyamadığım bir yük var sanki...Vicdan desen değil, daha farklı bir acı bu daha ağır bir yük. Sol yanımda bir şey kırıldı ve ciğerlerime batıyor; nefes alamıyorum. Her nefes alışımda beynim zonkluyor 'Nasıl düşünmezsin!' diye. İnsan düşünmekten nasıl vazgeçer ? Ve nasıl aynı kefeye konur farklı kişilikler ? Hele de bunu 'adam' yerine konmamaktan yakınan biri nasıl yapar ? Hayatımın her deminde bir çok anlamsız karar aldım ama hiç bir zaman bu sefer ki kadar 'saçma' olmamıştı. İnsanların farklı hissedebileceğini nasıl düşünemem ? Bildiğin saçmalık...

Biriktirdiğim onca şey yıkıldı. Özellikle de kendime olan güvenim. Her türlü hatayı yapabilirdim. İnsanım sonuçta, hamurum çamur. Ama ama... Hayır, bunu yapmak kendime ihanet etmek gibi. Bunca zaman bana acı verdikleri için 'kötü' dediğim onca insandan biri oldum işte. Hiç bir farkım kalmadı! Ben de bir başkasının duygularını hiçe saydım, ben de bir başkasını kırdım, ben de bir başkasıyla alay ettim. Her ne kadar yaptığım hiç bir şeyi birini kırmak aşağılamak için yapmamış olsamda yine de durumumun affedilir hiç bir yanı yok! En acı verici kısım herhalde tüm bu şerefsizliğimin yanıma kar kalması oldu herhalde. Belki de canım bu yüzden daha fazla acıyor. Haykırsalardı yüzüme şerefsizliğimi cezamı çekmiş olacaktım.Oysa derin bir sessizlik var geriye kalan...

Yaptığını çocukların bile yapmayacağını düşündüğün ve kahrolduğun biranda bir de karşılaştığın olgunlukla ezip büzülüyorsun...Şu an yaşanılan sadece bu! Susup tüm olgunluğuyla hayatından çıkıp giden bir dost... Hem de arkadaşı olmak için bunca çabalamışken biranda herşeyi yıktığını gösteren derin bir sessizlikle...Ve gidişiyle aramızda kalan bir başka dost... Hayatım boyunca hiç sanslı olmadım ben hiç bir zaman bir taşla iki kuş vuramadım ta ki bugüne kadar. Ben böyle şansa küfredeyim!


Özür dileyemem yine de. Çünkü yok bu işin özrü! Mutlu olsun diye beklediğin bir insanın mutlu olduğu zaman mutluluğunu sen elinden alıyorsan özür dileyemezsin. Sevdiğin birinin sevdiğine saygısızlık ediyorsan sevdiğine özür dileyemezsin. Onca zaman güven isterken ilk anda satışa getiriyorsan özür dileyemezsin. Kırgınlığının yorgunluğunun arkasına saklanamazsın. Paylaşamazsın hataları. Eğer bu yaşına gelmiş olmana rağmen neyi dinleyip neyi dinlememen gerektiğini öğrenemediysen özür dileyemezsin. Üzgünüm ama elimde özrüm yok bu yüzden, zaten özür dileyecek yüzüm de kalmadı... Üzgünüm sadece... Yıllarımı kaybetme ihtimaline dolanıp kaldığım için üzgünüm. Özür dilemiyeceksem neden yazıyorum bunları peki? Unutmamak için... Belki geriye bunları hatırlamak için 'değerli' birileri kalmayacak ama belki kalırsa diye...  Yazıyorum çünkü hayatında yaptığın en büyük şerefsizlik nedir dediklerinde yanıt olarak; "Bir dostumu hata yapmaktan alıkoymak yerine hataya sürüklerken yılların dostluğunu hiçe sayarak bir dostu kırdım. Ve bu yetenekle bir dostu kesin kaybederken birini bunun üzüntüsüyle deli edip diğerini de arada bıraktım. Böylece bir taşla üç kuş vurarak dünyanın en yetenekli şerefsizi oldum." cümlesini verebilmek için. 


Özür dilerim dostlarım size layık olamadım!

0 yorum:

Dikkat Kuzey Kutbu

İzleyiciler

Etiketler

14 şubat (1) 23 Nisan (1) 25 yaş (3) 29 Temmuz (1) 41AT (1) 5 Kasım (1) 500ES (1) 90's (1) adap (1) amiral battı (1) analiz (3) anlamak (1) Arzu (3) aşk (7) aynı (1) ayrılık (2) ayrımcılık (1) bachata (1) banka (1) başkent (1) beğenmek (1) beyaz (1) bilmece (1) bir sevgi istiyorum (1) bovling (1) Bülent Ortaçgil (3) Cahit Arf (1) ceviz cafe (1) Cihan Demirci (1) çay (1) Çingene Kızı (1) çizgi film (1) çocukluk (8) çorap (1) dans (1) Davutpaşa (1) değişim (1) deli gömleği ütü istemez (1) demirdöküm (1) Devekuşu Kabare (1) dilek (1) Dilime Dolandı (2) DİR (20) Disko Kralı (1) doğum (1) doğumgünü (2) Don Kişot (1) dost (4) dövme (1) düğün (1) dün akşam (1) eller (1) emek sineması (2) Emel Sayın (1) engelli (1) ergenlik (1) Erhan (1) esas kız (1) Eskişehir (1) evlilik (3) Eylül Akşamı (2) Fenerbahçe (1) festival (4) fikir (1) film (6) filmekimi (2) Finansbank (1) Freddy Krueger (1) futbol (1) gala (2) GAMYAD (1) ganyan (1) Gaziantep (1) Gaziantep Kalesi (1) gemi (1) gezi (2) göçmen (1) guiness (1) gülümseme (1) güncelleme (1) günlük (2) haber (1) hakkında (1) Hakkında Değil Kendisiyle Konuş (1) hayatım (4) Haydarpaşa (1) Hayvanat Bahçesi (1) hesap (1) hoşgeldin (2) huzur (1) IKEA (1) İkitelli (1) istanbul (1) istemek (1) (1) iş hayatı (1) İzmir (2) kaçmak (1) kader (1) Kahramanlar Müzesi (1) kahve (2) kampanya (1) kan (1) kan kanseri (1) kapak (1) kapı (1) kaybetmek (1) kedi (1) kırgınlık (1) kısa kısa (2) kitap (1) klip (2) koltuk (1) konser (1) korku (2) korku filmi (1) kuaför (1) kurbağa (1) kutlama (1) kuzen (1) kültür (1) leylek (1) madde (3) Mars Heykeli (1) masal (1) matematik (5) melez (1) mezun (1) mezuniyet (1) mim (1) minibüs (1) nar (1) nargile (1) nil (1) Okan Bayülgen (1) oryantasyon (1) Oya-Bora (1) oyuncak (1) önyargı (1) örtü (1) özlem (1) pasta (1) patikli penguen (1) pazar (1) pi (1) platonik (1) poster (1) saçma (1) sansür (1) sarı kağıt (1) savaş (1) Secret Cv (1) sevgi (2) siyah (1) soba (1) soğan (1) sorgulama (1) staj (1) stres (1) süpermen (2) şarkı (6) şataraban (1) şerefsiz (1) şımarıklık (2) şiir (3) Şirinler (1) şizofren (1) takım (1) Taksim (1) tango (1) tanımak (2) tanıtım (3) tanrı (1) taslak (1) taşlıtarla (1) teleşli apt (1) terlemek (1) tesadüf (1) tesbih (1) trombosit (1) unutmak (1) V for Vendetta (1) yabancı (1) yağmur (1) yangın (1) yapma (1) yardım (1) yasak (1) yaşayan kütüphane (2) yemek (1) Yeni türkü (1) yeni yıl (1) yeşilçam (2) Yıldız Teknik (6) Yıldıztog (4) yıldönümü (1) yolculuk (1) yumak (1) yumurta (2) yüksek lisans (1) Zeki Müren (1) Zeugma Müzesi (1)

Sobe!

Takvim İnsanları