17 Kasım 2010

"Dün Akşam" Kısa kısa

Bu aralar -yine- depresif havalardan çalar oldum sazımı. İşler çığrından çıkmaya başladığında yazarım. Yazdığımda, yaşadığımı hikayeleştirdiğimde yani,  benim olmuyor sanki o sorunlar. Bir başkasının sorunlarınlarıymışta ben sadece dinliyormuşum gibi olup çıkıyor. Anca o zaman fikirler bulup çözebiliyorum sorunlarımı. Ama bilirsiniz ki her zaman çözüm yolu tıkalıdır. Sanki hayat sadece bizim mutsuz olmamızı istiyormuş gibi... Bu 'saçma' düşünce yüzünden mi bilmiyorum bazen yazamıyorum işte... 

Dün akşam üstad sorunca farkettim bu fikri. 'Canın sıkkın gibi. Neden yazmıyorsun? ' dedi. Neden diye düşündüm ama bir yanıtı yoktu. Uzun zamandır bişiyler yazmak istiyorum diyordum ama yazının başına oturunca cümleler bir türlü bir araya gelmiyordu işte. İnatçı keçiler gibi aynı köprüden geçmemek için direniyordu harfler. Başlayıp yarım kalıyordu tüm yazılarım çözülmemiş sorunlarım gibi. Üstad yine beni bir düşünce fırtınası içine atmıştı. Bu yüzden sevmiyor muydun zaten onunla yaptığım muhabbetleri.  Sanki incesaz'ın sevdiğim bir şarkısında dalıp gitmek gibiydi onunla günü konuşmak.İncesaz demişken 23 Kasım'da ki konser geldi aklıma. Gidilmeli, kaçmamalı bu konser. Bir yerlere not tutulmalı. Canlı canlı dinlenmeli "Mazi kalbimde bir yaradır..." şarkısı. 

Mazi... Gelenlere hoşgeldin demeyi unutuyoruz geçmişimize ağlarken ne garip. Dün unutulmayan bir dosttan selam aldım. Yalnız yeni bir selam şekliydi; 'dürtme' nam-ı diğer 'poke'... Sanal alemin hayatımıza kattığı yenilikler işte. Düşünüyorum da onunla da arkadaşlığım sanaldan başlamış sayılmaz mıydı ?! Kendisi üniversite hazırlık sınıfı arkadaşımdı. Paylaştığımız bir sene içerisinde çok muhabbet ettiğimi hatırlamıyorum. Sonra hayatıma 'facebook' girdi. Ordan başladı mesajlaşmalarımız. Öyle güzeldi ki onunla muhabbet, okul dönüşü heyecanla facebooku açıyordum mesaj geldi mi diye.. Aah aah o heyecan başkaydı. Hayır msn yok muydu ? Vardı.. Ama onunla orda muhabbet etmek başkaydı. O bir seneyi boşa heba etmiş olmama hala yanarım. Bana ilk masalımı yazan kahramanımla şimdiler de sık sık görüşemiyor olsak da biliyorum ki Fömer dediğimde nerde olursa olsun çıkıp gelir ve beni bulur. Dün akşam yine heyecanla ondan selam beklerken ilk defa güzel geliyordu gözüme mazi. Demek ki yıkılıveriyormuş 'saçma' düşünceler, bunu daha iyi anladım. 

Maziyi tatlandıran eski dostluklarmış bir kez daha anladım. Ama daha iyi anladığım bir şey varsa o da 'bir yerden güldüren kader diğer yerden üzer'. Bu aralar sohbet etme şerefine nail olduğum arkadaşlarım iyi bilir ki kadere feci takmış durumdayım. Sorguladığım en önemli şey ise çok iyi ağ ören kader'in başıma ördüğü çoraplardan başka örgü çeşidi bilemiyor oluşu. Yılların kaderisin sen öğrene öğrene bir çorap bir ağ mı örmeyi öğrendin bre dürzü! Kaderin bu umursamazlığını düşündükçe çıldırıyorum. Her şey bana karşı diyen liseli ergenler gibiyim. Farkındayım bu sulugöz halimin ama delirmemek elde değil yahu! Dün akşam mutluydum dostlarım sayesinde ama bir yandan da canım acıyordu dostlarım yüzünden. Bunun sebebi kader değildi de neydi ? Bunca yıllımı paylaştığım, yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmeyen dostumdan öte artık kardeşim olmuş insanların belli çıkar sebepleri yüzünden beni ikinci plana atmasının sebebi kader değil mi yani ? Ben bu suçu kadere atmazsam o insanların suratına daha nasıl bakarım? Bir hiç uğruna kaybedişimin faturasını kadere kesmezsem dostluğa inancım kalır mı ki ? Üzgünüm ama tek sorumlu sensin kader... 


Dün akşam söverken kadere böyle düşündüğüm tek bir şey vardı; 'Ben nasıl biriyim?'  Geçenlerde okuduğum o yazıdan etkilendim herhalde. Ben onlarda nasıl biriydim? Bunca zaman onca yaptığım şeyden sonra neden hala güvenilir değildim ya da onca söylediğim şeyden sonra bile hala neden adam yerine konulmuyordum. Neden sohbetlerim benden ya da ondan değil de üçüncü şahıslardan oluyordu? Neden üçüncü şahısların gölgesi altında ezilirken isyan edemiyordum? Çok soru vardı aklımda ama bildiğim tek bir yanıt; "Sakin ol! Her şey geçiyor, hayat mesela..."


Depresif havaların ezgileriyle doluyken odam dün akşam. Yağan yağmura inat doğdu o güneş. Şaşkınlıktı o an hissettiğim sanırsam. Güneşi beklemiyordum o fırtınada. Tadını çıkartmak yerine gözlerim kamaşmasın diye perdeyi çektim. Zaten onca yaşanandan sonra tadını çıkartamazdım da. Bir deyim vardır ya ; 'Ağzınla kuş tutsan nafile' diye. İşte öyle bir haldeyim. Ağzıyla kuş tutsa da benim için içimdekiler öyle gömülü ki derine üzerindeki tozları kımıldatamıyor bile. Oysa geçen şubat hiç yaşanmamış olsaydı her şey farklı olurdu. O hayatıma hiç girmemiş olsa ya da onlar, her şey farklı olurdu ben farklı olurdum. Ben yine herkesin tanıdığı o şapşal olurdum. Ama sonunda büyüdüm. Güneşi görünce sokağa fırlamıyorum artık çünkü biliyorum kışlar yazdan sonra gelir. 


Aaah dün akşam! Hem yağmurluydun hem güneşli. Tek başına oynadın kaderi. Ben ise sessiz sedasız izledim seni öylece. Sen olmasaydın takvimde bugün burda bir bayram yazısı olurdu belki de. Bayram demişken iki çift laf etmeden geçmeyelim... Eski bayramların tadı yok demeye başladık ya daha şimdiden. Yaşlandığımızda bu sıkıcı bayramları bile özliyceğimizi bilmek iyi mi kötü mü kestiremiyorum ama yaşlılığımıza güzel bir anı bırakmak umuduyla iyi bayramlar dilerim hepinize. Keyifli bir bayram olur umarım... 


Sözlerimi bayram tatında bitiriyorum belki ama yine de senden hoşlanmadım dün akşam belirteyim istedim. Adam ol! Büyü ve yarın akşam yine gel adını değiştirip. Sevgilerimle canım öpüyorum... 


 

 

0 yorum:

Dikkat Kuzey Kutbu

İzleyiciler

Etiketler

14 şubat (1) 23 Nisan (1) 25 yaş (3) 29 Temmuz (1) 41AT (1) 5 Kasım (1) 500ES (1) 90's (1) adap (1) amiral battı (1) analiz (3) anlamak (1) Arzu (3) aşk (7) aynı (1) ayrılık (2) ayrımcılık (1) bachata (1) banka (1) başkent (1) beğenmek (1) beyaz (1) bilmece (1) bir sevgi istiyorum (1) bovling (1) Bülent Ortaçgil (3) Cahit Arf (1) ceviz cafe (1) Cihan Demirci (1) çay (1) Çingene Kızı (1) çizgi film (1) çocukluk (8) çorap (1) dans (1) Davutpaşa (1) değişim (1) deli gömleği ütü istemez (1) demirdöküm (1) Devekuşu Kabare (1) dilek (1) Dilime Dolandı (2) DİR (20) Disko Kralı (1) doğum (1) doğumgünü (2) Don Kişot (1) dost (4) dövme (1) düğün (1) dün akşam (1) eller (1) emek sineması (2) Emel Sayın (1) engelli (1) ergenlik (1) Erhan (1) esas kız (1) Eskişehir (1) evlilik (3) Eylül Akşamı (2) Fenerbahçe (1) festival (4) fikir (1) film (6) filmekimi (2) Finansbank (1) Freddy Krueger (1) futbol (1) gala (2) GAMYAD (1) ganyan (1) Gaziantep (1) Gaziantep Kalesi (1) gemi (1) gezi (2) göçmen (1) guiness (1) gülümseme (1) güncelleme (1) günlük (2) haber (1) hakkında (1) Hakkında Değil Kendisiyle Konuş (1) hayatım (4) Haydarpaşa (1) Hayvanat Bahçesi (1) hesap (1) hoşgeldin (2) huzur (1) IKEA (1) İkitelli (1) istanbul (1) istemek (1) (1) iş hayatı (1) İzmir (2) kaçmak (1) kader (1) Kahramanlar Müzesi (1) kahve (2) kampanya (1) kan (1) kan kanseri (1) kapak (1) kapı (1) kaybetmek (1) kedi (1) kırgınlık (1) kısa kısa (2) kitap (1) klip (2) koltuk (1) konser (1) korku (2) korku filmi (1) kuaför (1) kurbağa (1) kutlama (1) kuzen (1) kültür (1) leylek (1) madde (3) Mars Heykeli (1) masal (1) matematik (5) melez (1) mezun (1) mezuniyet (1) mim (1) minibüs (1) nar (1) nargile (1) nil (1) Okan Bayülgen (1) oryantasyon (1) Oya-Bora (1) oyuncak (1) önyargı (1) örtü (1) özlem (1) pasta (1) patikli penguen (1) pazar (1) pi (1) platonik (1) poster (1) saçma (1) sansür (1) sarı kağıt (1) savaş (1) Secret Cv (1) sevgi (2) siyah (1) soba (1) soğan (1) sorgulama (1) staj (1) stres (1) süpermen (2) şarkı (6) şataraban (1) şerefsiz (1) şımarıklık (2) şiir (3) Şirinler (1) şizofren (1) takım (1) Taksim (1) tango (1) tanımak (2) tanıtım (3) tanrı (1) taslak (1) taşlıtarla (1) teleşli apt (1) terlemek (1) tesadüf (1) tesbih (1) trombosit (1) unutmak (1) V for Vendetta (1) yabancı (1) yağmur (1) yangın (1) yapma (1) yardım (1) yasak (1) yaşayan kütüphane (2) yemek (1) Yeni türkü (1) yeni yıl (1) yeşilçam (2) Yıldız Teknik (6) Yıldıztog (4) yıldönümü (1) yolculuk (1) yumak (1) yumurta (2) yüksek lisans (1) Zeki Müren (1) Zeugma Müzesi (1)

Sobe!

Takvim İnsanları