23 Şubat 2010

bu ülkede de güzel şeyler oluyor!!!

...ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
ve açsak,yorgunsak,alkan içindeysek eğer
ve hala şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
- demeğe de dilim varmıyor ama -

kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!

Nazım Hikmet Ran


Ne güzel dile getirmiş Nazım Hikmet; olan bitenin bizim sorumluluğumuz olduğunu. Bu "sorumluluk bilinci" hakkında çok endişelerim vardı; d
eli gibi felsefe yaptığım zamanlarıma denk gelen delirmiş zavallı arkadaşlarım daha iyi bilir ne kadar karamsar olduğumu.Yalnız karamsarlığımı bu son zamanlarda atmaya başladım.Artık ben de gönül rahatlığıyla söyleyebiliyorum; " Bu ülkede de güzel şeyler oluyor! "

" Yaşayan Kütüphane " yi duyan var mı aranızda ? Hepimiz okuduğumuz kitabın yazarıyla sohbet etmek istemişizdir çünkü bir kitabı tam
anlamıyla anlamak için bir de yazarın gözüyle bakmak gerekir. Ama imkanlar şartında kitaplara sadece kendi yorumlarımızla yaklaşabiliyoruz. Peki ben size kitaplarının canlı olduğu bir kütüphanenin var olduğunu söylesem :) Yaşayan kütüphanede okuduğunuz tüm kitaplar insan. Bu kitaplar önyargılarımızın olduğu, sevmediğimiz, korktuğumuz belki de hakkında bir çok şey merak ettiğimiz, acıdığımız, karşı çıkıp düşman bellediğimiz; kısacası tanımadığımız ama tanıdığımızı iddia ederek önyargılar oluşturduğumuz, haklarında konuştuğumuz, yargıladğımız insanlardan oluşuyor. Bu kütüphaneye gidip raflardan bir kitap beğeniyor ve yarım saat boyunca o kitapla konuşup önyargılarımızı yıkıyor ve kitap hakkında merak ettiğimiz herşeyi kendi ağzından duyuyoruz. 2007 yılından beri bir çok festivalde kurulan yaşayan kütüphaneyi ben yeni keşfettim.Bu sene !f İstanbul'un evsahipliğinde düzenlenen Yaşayan Kütüphanenin nasıl işlediğini, amacının ne olduğunu merak edenler için hazırlanmış videoyu izlemelerini tavsiye ederim.

Sanırsam aklıma en iyi kazınan kitap "şizofren" kitaptı. Onun anlattıklarını dinlerken, çizdiği çizimleri incelerken bu organizasondan herkesin haberinin olması gerektiğini düşündüm. Benim ülkemde de güzel şeyler oluyordu. ( Küçük bir not düşmek istiyorum; yaşayan kütüphanenin Yıldız Teknik Üniversitesinde de yapılması planlanmakta. Umarım gerçekleşir)


2010 diyince sanırsam herkesin dilinin ucuna hemen "İstanbul, Avrupa Kültür Başkenti " demek geliyor. Biliyorsunuz ki İstanbul 2006 yılında başvurduğu adaylıktan 2010 Avrupa Kültür Başkenti seçilerek ayrıldı.Bunu hepimiz biliyoruz ama bu süreç nasıl gelişti, neler yaşandı, şu an ne yapılmakta gibi bir çok sorunun yanıtı yok. Bu yanıtları ben gönüllü programının düzenlediği oryantasyonda aldım.Oryantasyonda “AKB nedir, İstanbul 2010 AKB ne tür bir ajanstır ve nasıl çalışır, Gönüllü Programının hedefi nedir, bugüne kadar neler yapmıştır, gönüllülük nedir, neden bu projede gönüllü olmalıyım” gibi sorulara yanıt buluyorsunuz. Oryantasyonlar çarsamba 15.00-17.00 ya da cumartesi 11.00-13.00 arası İstanbul 2010 AKB Ajansı Genel Merkez Ofisinde 2. katta oluyor.

Bir İstanbul sevdalası ve İstanbullu olarak gönüllülük programına katılıp gönüllü oldum.Böyle bir organizasyonda yer almak ve çalışmaların sürdürülebilirliliğine katkıda bulunmak hem unutulmaz bir deneyim yaşatmak adına hem de bana bir şeyler katması açısından yararlı olucağını düşünüyorum.Oryantasyona katılırsanız eğer ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız ;)

Düşünüyorumda 2010 diyince benim aklıma sanırsam öncelikle kahve festivali gelicek. Bir kahve tutkunu olarak yapılmasına inandığım bir f
estivalin gerçekleştiğini görmek büyük bir hazdı.Çeşit çeşit markaların kahve tatlarını deneyerek kahveye doyduğunuz festival 3 gün sürdü. Bir sürü yarışmanın düzenlendiği festivalde en iyi barista da seçildi. Seneye festivalin Binbirdirek Sarnıcında tekrar düzenlenmesinin bekleniyor olması beni ve tahmin ettiğim gibi tüm kahveseverleri mutlu etti :) Şimdi ben demeyeyimde kim desin ; bu ülkede de güzel şeyler oluyor.


Son olarak bu güzel ülkemde gerçekleşen bir güzel olaydan daha bahsetmek istiyorum. Televizyonda muhakkak görüp haberiniz olmuştur. Düşün Taşın Derneği tarafından başlatılan ‘Benimle Kitap Okur musun?’ etkinliği bir senelik bir hazırlanmanın ardından 21 şubat günü Bayrampaşa Spor Kompleksinde 1276 kişinin katılımıyla gerçekleştirildi. Amaç Guiness Rekorlar kitabına 'Aynı anda en fazla kişi ile kitap okuma etkinliği' başlığında girmekti.

Bu ülkede de güzel şeyler oluyor ve bunu bilmek bana güç veriyor. Daha güzel günlere...

15 Şubat 2010

Sana 'kek' yaptım...


"Çırptım çırptım karıştırdım, kendimi onla yarıştırdıııım..." Nil'in bu şarkısını duyunca aklıma artık tek bir olay gelicek; Arzu'nun annesine yaptığı doğum günü pastası daha doğrusu yapmaya çalıştığı pasta.(Arzu'yu herkes tanır herhalde, kendisi ilkokuldan beri en yakın arkadaşımdır hatta daha doğrusu kardeşimdir.)
Bugün Şükran Teyzemin doğum günü dolayısıyla Arzu'nun malikahanesinde buluştuk. Önce klasik buluşmalarda yapıldığı gibi 'ön'dedikodu seramonisinden sonra mutfağa kamp kurduk. Açtık müziğimizi son ses, arzu pasta yapmaya başladı. Ben de kağıt kalemimi aldım birşeyler karalıyorum.Arzu heyecanla bana izlediği filmi anlatıyor ama yok böyle bir heyecan.Görmeniz lazım. Nasıl heyecanlandığını şöyle anlatabilirim sanırsam; bu mikseri tutmayı akıl etti ama kabı tutmayı heyecandan unuttu. Doğal olarak mikserin etkisiyle kap kendi etrafında dans etmeye başladı. Arzu'nun buna tepkisi her "normal" insanınvereceği tepki gibi kıçını sallayarak eşlik etmek oldu :) . Yarım metre ötede oturan bendenizin suratına bile kremşanti gelince durması gerektiğini anladı ama artık her şey için çok geçti.En son kendimi duvar silerken buldum. Sadece duvar mı; mutfak dolabı, lavabo, masa, sandalye ve ben hepimiz kremşantiliydik.Ufak bir temizlik yapmak zorunda kaldık. Temizlikden sonra pastaya geri dönen arzu heyecanla bu sefer de keki sütliyeceğine masada bulunan kolayla kolalamaya kalktı. Buarada belirtmeden geçemeyeceğim bilen bilir bilmeyenler de öğrensin Arzu gıda okumuştur ve pastacılık kursuna gitmiştir :). Ve pasta yapmada bu kadar yetenekli olan Arzu tüm bu pürüzcüklere rağmen son katı koymuştu ki durumu gören Şükran Teyze tarafından mutfaktan kovulduk ay pardon sürüldük :p . Af çıkana kadar bir süre beklemek zorunda kalsakta afla beraber Arzu aynı heyecanla döndü pasta işine ve görüntüsü süper olmasada tadı mükemmel pastasını tamamladı. Biz de afiyetle yedik :)

dipnot: Arzu kısmetini kapatmıyorum canım korkma :) Merak etme mutfağa giren erkek daha görülmedi, istediğin kadar mutfağı batırabilirsin yeterki böyle güzel çıksın pastalar o mutfaktan.:)

Gizli antlaşmanın sadık uşakları


Ayna karşısında saçlarını yapmakla meşguldü ‘esas kız’. Bunu düşününce gülümsedi, ne garip bir duyguydu esas kız olduğunu düşünmek. Bugüne kadar kendini hep yardımcı kadın ödülü adayı olarak bulduğundan esas kız olma fikri onu aşırı heyecanlandırmıştı. Esas kız olmak; biri tarafından sevilmek, beğenilmek... Bilinmeyene yolculuk yapıyor gibi hissetti. Birkaç saat sonra aya ayak basan ilk bayan olarak anılacaktı radyolarda öyle hissediyordu. Becerisizlikle rimelini sürmeye çalışırken bir yandan da halen bir şeyler eksik gibi geliyordu. Bazen aşırıya kaçabiliyordu süslenmekte bazen de çok sadeleşiyordu. Aman ne önemi vardı ki esas çocuk onu her haliyle seviyordu işte. Evet, “esas çocuk”... İşte bunu demeyi seviyordu. Ama bu ‘esas çocuk’ diğerlerinden farklıydı bu esas çocuk ‘onun’ esas çocuğuydu. Gerçekten, diye düşündü. Ne bulmuştu bu çocuk onda da onu seçmişti. Sonra hemen toparladı kendini ve uzaklaştı bu fikirden; çünkü büyünün bozulmasından korkmuştu ilk defa.

Son kez aynaya baktı, artık hazırdı. Heyecanla indi merdivenleri. Dışarıda buz gibi bir esinti vardı ama üşüyemeyecek kadar ateşi vardı sanırsam ya da o öyle hissediyordu. Yol boyunca değişik şeyler düşünmeye çalıştı; çünkü o günü düşünse, hayal kursa sanki hayal kırıklığı yaşayacak gibi geliyordu ona ve korkuyordu. Gittiğinde orda bekliyordu esas çocuk, işte tam ordaydı her zaman buluştukları yerde. Her zamankinden biraz daha farklıydı, daha bir yakışıklı geldi gözüne biraz daha tatlı. Garip garip gülümsediğini fark edip toparlamaya çalıştı ne oluyordu esas kıza kendine gelmeliydi havada uçmaktan ne zaman fayda görmüştü ki...

Yürümeye başladılar sessizce. Korkutmuyordu ama bu sessizlik onu aksine ilk defa bir sessizlikten zevk alıyordu, acaba o da aynı zevki paylaşıyor muydu diye düşündü. Düşünceleri ve içindeki o garip mutlulukla bir kafenin önüne geldiler. Yukarı kata çıkıp ufak bir masa seçtiler. Karşılıklı oturup bir şeyler sipariş verdiler. İkisi de sessizdi. Sadece bakışıyorlardı o anın tümden durmasını istedi kız. O anda her şey vardı; bir genç kızın ilk öpücüğündeki heyecan, emekli bir ihtiyarın kahvesini içerken hissettiği dinginlik, haylaz bir çocuğun annesinin vazosunu kırdığında hissettiği korku, gözlerin kapalı bir deniz kıyısında martıları dinlerkenki hissettiğin huzur... Her şey vardı o anda,” aşk” vardı. Aşk böyle bir şey diye düşündü. Aşk, anı yaşamaktı işte tüm damarlarında.

“Aşk”ın bir sürü tarifi yapıldı; kitaplarda, filmlerde, şarkılarda... Tüm bunlardan öğrendiğim bir şey var; aşkın tanımı senin hissettiğinle eş değer. Aşk seninle şekilleniyor ama herkese mal oluyor. İki kişi arasında gizli bir antlaşma olması çok eskilerde kaldı. Şimdi aşık oldun mu herkese duyuruyorsun, ‘in a relationship’ yazıyor duvarlarında. “İşte benim sevgilim var senin var mı? “ diyebilmek için sanki. 14 Şubat var bir de ki başlı başına bir olay : ) 14 Şubat sonrası herkes gününü birbirine anlatır ki en iyisi kiminmiş çıksın ortaya diye, hediyeler gösterilir “bak bana ne alındı. Senin var mı?” diyebilmek için. Bilmem belki ben çok kötü fikirliyim bu değildir olay ama bana bu yüzden yalan bulutu gibi geliyor 14 Şubatlar sevemiyorum.

14 Şubat demek Sevgililer Günü mü demek? Bırakın o zaman yolda gül uzatmayı almak istiyorsa kendi alsın. Hediye önermeyin o kendi hediyesini kendi seçsin. Bırakın aşk iki kişinin arasında kalsın. Gülsüz, hediyesiz geçsin ‘14 Şubat’ım ama bana öyle bir baksın ki o gün yeniden alevlensin aramızdaki aşk. Bırakın aramızda kalsın aşk gizli bir antlaşma gibi, bırakın onu biz yaşayalım.

Bir 14 Şubatı daha bıraktık ardımızda nasıl yaşadınız nasıl geçti bilmiyorum. Belki sevgilinizleydiniz, belki yalnız girdiniz, belki tüm geceyi sanki 3 kişiymiş hissiyle geçirdiniz, her neyse işte. Benim diyeceğim tek şey aşkı paylaşmayın sizde kalsın, bunu iyi düşünün bir dahaki 14 Şubata kadar. : ) Ben bunu fark ettim bu 14 Şubat ve en güzel 14 Şubatım bu oldu. Asla unutamayacağım.

Unutamayacağınız 14 Şubatlara aşıklar ve bugün 15 Şubatını kutlayan saplar sizlerinde darısı başına. Unutmayın yakarsanız bırakın aşk aranızda kalsın.

13 Şubat 2010

Kedi yavrusu :)


Düşünmeye devam ettikçe niçin genellemelere pek uymadığımı ya da bazen hiç beklenmedik biranda genellemeyi niçin benim oluşturduğumu daha iyi anlıyorum. Haklısınız ben tuhafım ama yaşadığım onca tuhaflıklar arasında "normal" olmamı kim bekleyebilirdi ki ?! Hem de bu tuhaflıklar daha küçük yaşlarımda hayatıma sinsice sokulmuşken "normal " kelimesinin anlamını nasıl bilebilirdim?!
Genellemeler.. Herkesin hayatı farklıdır ama bir o kadar da aynı. Hepimiz çocukluğumuzda bir oyuncağa daha fazla ilgi göstermişizdir; hepimiz için bu farklı bir oyuncaktır. Ama genel olarak hepimiz çocukluğumuzda oyuncaklarla oynamışızdır. Evet işte burda benim niye tuhaf olduğumu anlayacaksınız. Açıklıyorum...

Bir yumak, bir örtü ve bir tesbih.. bunlar oyuncak mıdır ? Hayır ama benim oyuncaklarımmış. Tüm çocuklar insan yavrusu gibi büyürken ben bir kedi yavrusu misali büyümüşüm. Hani yavru kedileri bir yere koyarsınız önünede bir yumak verirsiniz yumağı itip peşinden koşar, yakalamaya çalışırken yanlışlıkla bir daha iter ve koşmaya devam eder; bundan da zevk alır. Ahanda işte bende aynen öyleymişim. Annem yere bir örtü serermiş, üzerinede beni koyup bir yumak verirmiş. Ben yumağı itip peşi sıra emeklermişim. Yakaladıkça itip emeklemeye devam edermişim ve bunu kahkahalar eşliğinde yaparmışım.(Evet, kafayı yeme belirtileri.) Yumak örtüden dışarı çıkınca da gözleri pörtletip kafayı 90 derece sağa yatırıp bön bön anneme bakarmışım, yumağı örtünün içine geri atsın diye. Dikkatinizi çekerim koca örtü boyunca yumak nereye ben oraya ama örtü dışında yumağı tanımıyorum. Hayır bunu da geçtim ; her normal çocuk birşey isterken ses çıkarır, hiç olmadı ağlar. Oysa ben saatlerce, annem bana bakana kadar 90 derecelik açımı bozmadan beklerim. Bu şimdi normal bir davranş mı ? Hayır kuzum, gram aklımda varsa o bekleyiş tarzı yüzünden yerinden oynamıştır.

Dur dur, daha bitmedi. Yumak dışında aklımı başımdan alan bişiy daha var ; tesbih. Evet, yanlış okumuyorsun tesbih dedim. Ev sahibimizin annesi nam-ı diğer koca ninemizin hobisi benle oynamakmış.Örtümün yanına gelip elindeki tesbihi sallarmış ve ben de her "normal" kedinin yapacağı gibi zıplayıp tesbihi tutmaya çalışırmışım. Bu saatlerde sürse pes etmeden zıplamaya devam edermişim. Anladığım kadarıyla her "normal" hayvanın yaptığı gibi aklımla değil dürtülerimle hareket edermişim. Yoksa akıllı bir insan yavrusu " al o tesbihi..." der ve oyununa geri döner değil mi ama nerde bende o akıl?!

Kedi yavrusu gibi davranmamın dışında yaptığım tonca tuhaflık var böyle çocukluğuma dair ama en berbatı herhalde diş kaşıma hadiselerim. Geçenlerde eve gelen misafirlerin çocuklarından biri diş çıkardığı için kalemimi feda etmek zorunda kaldım. Bu yüzdende söyleniyordum bu diş karıştırma oyuncakları ne işe yarıyor diye. Annem ve evde anne sıfatıyla bulunan her hatun kişi sanki söz birliği etmişcesine onların işe yaramadığını, çocukların daha sert şeyler aradığını anlattılar. Buraya kadar herşey normaldi ta ki annem bir anımı paylaşana kadar ; "sende soğanla karışıyordun dişini". Ne?! Sen ne dedin ya? Ne soğanı? Evet, ben küçükken elma yer gibi elime soğanı alıyormuşum hem ağlayıp hem ısıra ısıra yiyip hem de gülüyormuşum . Bence bu anıdan sonra başka bir çocukluk anımı anlatmama gerek yok; çünkü ne kadar "normal " olduğumu anlatan en iyi örnek kendisi.

Böyle bir çocukluk geçirmiş bir insandan beklenen bu profil tabi ki ; deli,tuhaf,uzaylı olucaktı. Sonra da diyorum ki ben neden böyle oldum... Ben neden böyle oldum çok açık ki ; kimseyi şaşırtmayacak şekilde genellemelere uymayı seviyorum yapıcak bir şey yok. ;)

Ben geldim :)


Merhabalar :) Ben geldim, ben kim miyim ? Patikli penguen, penguenlerin yüzkarası.Neden mi ?Bilirsiniz penguenler üşümez ama ben üşüyorum buyüzden de patiklerim var, annem ördü.Annem çok güzel örgüler yapar.Bana bir sürü şey örmüştür ama en iyi örgüleri hep büyükannem yapardı. Büyükannemi en çok kardeşim severdi.Demeden geçemeyeceğim kardeşim gibi sevdiğim arkadaşlarım var hem de bir sürü, bu yüzden çok şanslıyım... bla bla bla :):) Tamam tamam korkmayın gevezeliğe başlamayacağım ,en azından şimdilik başlamayacağım. Burda neler bulacaksınız farketmişinizdir ; ben ve hayatımı. Neden patikli penguen olduğumu, bir penguenin dünyasının nasıl olabileceğini, sevdiğim şeylerin neler olduğunu buradan öğreneceksiniz. Bunları öğreneceksinizde ne olucak bilmiyorum, eğer siz de bilmiyorsanız ve zaten bilmek de umrunuzda değilse yukarda sağ üst köşede kırmızı bir çarpı var oraya tıklıyorsunuz :p Eğer tıklamayıp okumaya devam etmek istiyorsanız size sadece şunu diyebilirim ; " Hayatıma hoşgeldin!! Arayan mevlasını da bulur belasını da :) "

Dikkat Kuzey Kutbu

İzleyiciler

Etiketler

14 şubat (1) 23 Nisan (1) 25 yaş (3) 29 Temmuz (1) 41AT (1) 5 Kasım (1) 500ES (1) 90's (1) adap (1) amiral battı (1) analiz (3) anlamak (1) Arzu (3) aşk (7) aynı (1) ayrılık (2) ayrımcılık (1) bachata (1) banka (1) başkent (1) beğenmek (1) beyaz (1) bilmece (1) bir sevgi istiyorum (1) bovling (1) Bülent Ortaçgil (3) Cahit Arf (1) ceviz cafe (1) Cihan Demirci (1) çay (1) Çingene Kızı (1) çizgi film (1) çocukluk (8) çorap (1) dans (1) Davutpaşa (1) değişim (1) deli gömleği ütü istemez (1) demirdöküm (1) Devekuşu Kabare (1) dilek (1) Dilime Dolandı (2) DİR (20) Disko Kralı (1) doğum (1) doğumgünü (2) Don Kişot (1) dost (4) dövme (1) düğün (1) dün akşam (1) eller (1) emek sineması (2) Emel Sayın (1) engelli (1) ergenlik (1) Erhan (1) esas kız (1) Eskişehir (1) evlilik (3) Eylül Akşamı (2) Fenerbahçe (1) festival (4) fikir (1) film (6) filmekimi (2) Finansbank (1) Freddy Krueger (1) futbol (1) gala (2) GAMYAD (1) ganyan (1) Gaziantep (1) Gaziantep Kalesi (1) gemi (1) gezi (2) göçmen (1) guiness (1) gülümseme (1) güncelleme (1) günlük (2) haber (1) hakkında (1) Hakkında Değil Kendisiyle Konuş (1) hayatım (4) Haydarpaşa (1) Hayvanat Bahçesi (1) hesap (1) hoşgeldin (2) huzur (1) IKEA (1) İkitelli (1) istanbul (1) istemek (1) (1) iş hayatı (1) İzmir (2) kaçmak (1) kader (1) Kahramanlar Müzesi (1) kahve (2) kampanya (1) kan (1) kan kanseri (1) kapak (1) kapı (1) kaybetmek (1) kedi (1) kırgınlık (1) kısa kısa (2) kitap (1) klip (2) koltuk (1) konser (1) korku (2) korku filmi (1) kuaför (1) kurbağa (1) kutlama (1) kuzen (1) kültür (1) leylek (1) madde (3) Mars Heykeli (1) masal (1) matematik (5) melez (1) mezun (1) mezuniyet (1) mim (1) minibüs (1) nar (1) nargile (1) nil (1) Okan Bayülgen (1) oryantasyon (1) Oya-Bora (1) oyuncak (1) önyargı (1) örtü (1) özlem (1) pasta (1) patikli penguen (1) pazar (1) pi (1) platonik (1) poster (1) saçma (1) sansür (1) sarı kağıt (1) savaş (1) Secret Cv (1) sevgi (2) siyah (1) soba (1) soğan (1) sorgulama (1) staj (1) stres (1) süpermen (2) şarkı (6) şataraban (1) şerefsiz (1) şımarıklık (2) şiir (3) Şirinler (1) şizofren (1) takım (1) Taksim (1) tango (1) tanımak (2) tanıtım (3) tanrı (1) taslak (1) taşlıtarla (1) teleşli apt (1) terlemek (1) tesadüf (1) tesbih (1) trombosit (1) unutmak (1) V for Vendetta (1) yabancı (1) yağmur (1) yangın (1) yapma (1) yardım (1) yasak (1) yaşayan kütüphane (2) yemek (1) Yeni türkü (1) yeni yıl (1) yeşilçam (2) Yıldız Teknik (6) Yıldıztog (4) yıldönümü (1) yolculuk (1) yumak (1) yumurta (2) yüksek lisans (1) Zeki Müren (1) Zeugma Müzesi (1)

Sobe!

Takvim İnsanları